Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Nihaî amaç benliğin sırlarını keşfetmek, hissetmek, yoluna baş koymak iken neden bu olaylar zincirinden kaçıp biz insanlar kendilerini zincire vurmada çaba sarf ettiğinin mantıklı bir açıklaması olmasa gerek. Evet bir nefis ile yaratıldık. Evet şeytan her daim yolumuza taş koymak için gayret ediyor. Ancak insanın da bir iradesi ve aklı söz konusu iken ne haddimize ki her bir olumsuzluğu şeytana ve nefse hatta yanlış kader anlayışı ile haşa faturayı Yaradana kesme cüreti gösteriyoruz. Öylesine bir problemin içindeyiz ki henüz daha kendimizi bilmiyoruz. Dolayısıyla Şu söze kulak vermek gerek: "Kendini bilen Rabbini bilir." Diğer bir söze bir de bakalım: "Kendini bil!" Bir başka söz: "Kendi içini kaz!" Ve son söz: "Kendi dışımızda nereye koştuksa gurbette kaldık." Dolayısıyla her şey içine dön derken aksine ve büyük bir inatla daima dışa dönük bir yaşam sürmekteyiz. Birey kendini bilmeden başkalarına ahkam keser olmuş, kendini bilmeden geleceği inşa etmeye kalkışmış, kendini bilmedikçe gayesizleşti, hakikatten uzaklaştı, salt bireysel doğrulara yönelindi ne yazık ki! Çözümü evet zor ama o yolda olmak asıl meseledir. Zor dediğimiz şeyleri gözümüzde büyüttüğümüzden ötürü de daima zor geldi durdu. Hâlbuki insan kendisini bu benlik keşfine atsaydı her şeyin çorap söküğü misali çözüldüğünü görebilirdi. Dün olmadı ise bugün, bugün olmadıysa da yarın ama mutlaka ve elbet bir gün keşfetmeliyiz kendimizi, benliğimizi, ruhumuzu... Birey şöyle bir dıştan baksa kendisine ve her şeyin farkında olsa ne de çok acırdı demi! Evet evet kendimize bas baya acırdık. Diğer varlıklar da yiyor içiyor ve diğer ihtiyaçlarını gideriyor. Ancak onlarda akıl denen meleke yokken de bunları yapabiliyorlar. Peki ya insanoğlunda yer alan ve kendisini üstün ve ayrı kılan o akıl unsurunun bulunması ne gibi bir değişiklik kendisinde yaratmıştır? Aynı diğer varlıklar gibi ihtiyaçlarını mı gideriyor yoksa bunların da yanında hakikatin, benliğin keşfi peşinde mi? Evet bu soruları her saniye ama her saniye insan kendine sormalıdır. Bu dünyadaki gayem nedir? Niçin geldik buraya? Nereye gidiyoruz? Asıl amaç nedir? Bunların anlamı nedir? Gibi gibi sorulara kafa yormak gerek. Sorular ve sorgulamalar başladıkça adım atılmaya başlanır. Sorulardan kaçındıkça da değil hakikat yolunda olmak yanından bile geçilmez. Dolayısıyla geçmişi iyi değerlendirmemiş olabiliriz. Ancak bugün ve yarınlar bizimdir. Geçmişten ders alıp yarınlara daha da iyi hazırlanmak aslolandır. Bir ilim doğrultusunda istidlal ve münakaşa yapıldığını bir düşünün. Bir de dışardan bu girişimlere karşın gelen ağır ithamlar, iftiralar, boş sözler. Bununla birlikte dıştan gelen o ses her ne kadar cehalet kokuyorsa da içerdeki ilim havasını tezahür etmeye çalışan kimselerden daha çok ses getirdiğini bir düşünün. Böylesi durumlardan geldi ve geçiyor işte ilim adına yapılan birçok çabanın itibarsızlaştırılması. Asıl konuşması gerekenlerin sustuğu bir dünyada cehalet yüksek sesle konuşmaya başlar. Hem ne diyor Mevlânâ: "Ey cahil, sus, âkil insanların sözlerini alaya alma." Dolayısıyla iyi ve hakikat içeren hiçbir şeyin önüne engel konulmaması adına bu ve buna benzer saldırıların da önüne geçmek için değil susmak her daim gerçeğin bilgisi ve hoşgörüsü içerisinde konuşmak ve somut çözümler sunmak gerekmektedir. Öte yandan meydan bilmediğini dahi bilmeyene kalırsa, kaos hiçbir zaman eksik olmaz. Gerçek manada inanmanın tadı ayrı olsa gerek. Değil ölümden diğer birçok olumsuz senaryolar da dahil korku vermeyecek cihette bizlerden bir parça oluverir. Değil yaşamın yıldırmasından, yıldıran bu yaşama karşın diri bir ruh ile karşı koymasını bilip ve harekete geçilir. Değil bir son bizleri alıp götürecek hissi, aksine yepyeni ve olağanüstü bir yaşamın kapılarının aralanması hissi ile bir ömür yaşanılır ve yaşatılır. Değil kötülüklerin galip gelmesi, tam tersine iyilik ve güzellikler haykırmaya başlar gerçek manada inanç ve cesaret ile. Değil hayatı zindana çevirmek, hayatı güllük gülistanlık edebilmek adına daima hareket eden kimseler oluveririz. Değil bir üzüntüye mahal vermek, kelebeğin dahi o kısacık ömründe mutlu olabilmesi için seferber oluveririz. Değil benlikten uzaklaşmak, benliğin bütün şifrelerini çözmüş oluruz. Değil bu dünyayı karanlığa çevirmeye çalışan kimselerin bunu yapmalarına hâlen müsade etmeye, aksine karanlıkları aydınlığa çevirebilme kudretimiz ile her daim hareket halinde oluruz. Değil benmerkeziyetçilik, bizmerkeziyetçilik her daim galip gelir. Değil susmak, kaçmak, korkmak; aksine konuşmak, ilerlemek ve cesaretlenmek bizleri biz kılmaya başlar benliği keşfedersek, inanırsak, istersek ve seversek. Geçmişte iyiliklerin olduğu kadar kötülüklerin de olduğu bir gerçektir. Ancak marifet nedir? Marifet, kötü diye tanımladığımız ve apaçık bildiğimiz ve de yaptığımızı kabul ederek, ziyan getirdiğinin de tespitini yaparak bundan vazgeçmek ve bir silgi misali yok etmektir. Bugünden başlayarak geçmiş iyiliklerin yanına acaba ne gibi iyilikler de ekleyebilirim diye kafa yormak aslolandır. Tam tersine kötülükte inat eden birey ve toplum sonucunda hiç de iyi senaryolar getirmez nihayetinde. Dolayısıyla benliğimize iyilik yakışır. Güzellik yakışır. Nefes yakışır. Refah yakışır. Aydınlık yakışır. Olgunluk yakışır... Keşfetme umudu ile yaşamaya devam...
Esrar ve Rumuz
Esrar ve RumuzMuhammed İkbal · Timaş Yayınları · 201396 okunma
·
146 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.