Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1253 syf.
10/10 puan verdi
Kitap daha çok okunsun diye amme hizmeti
Kadı Abdulcebbar köklü reddiye geleneğinin önemli temsilcilerinden derya deniz bir abimiz. Kendisi İslam dışında diğer dinler ve mezhepler hakkında da oldukça bilgili. Bununla beraber tarih bilgisi ve rivayetler üzerinden yaptığı temellendirmeler de fikri yetkinliğini gösteriyor. Kitabın birçok yerinde bunu görüyorsunuz. Bugün din eleştirmeye çalışırken zayıf rivayetleri veya sahih rivayetlere yapılan zayıf yorumları öne çıkaran bazı insanların o dönemde de benzerlerini görüyoruz. Mesela şiiler bunu çok sık yaparmış. Ya da şii görünümü bulunan fakat alttan alta dinsiz olanlar da bunu yaparmış. Bu kişiler elimizde birçok farklı senetle bize ulaşan bir olay varken ısrarla kendi rivayetlerini yegane gerçek olarak sunmaya çalışırlar. Sünni ve Şii iki kolun hadis kabul etme kriterleri vs yoklanınca Şiilerin çok daha eleştirilmeleri gereken bir sisteme sahip oldukları söylenebilir. Neyse. Esas konumuz Kadı’nın bu eleştirileri savurma yöntemi. Kadı kendisine gelen birçok itirazı böyle eleştirir ve şiilerin yaptığı inşayı bu konudaki aksi rivayetleri ve olayın tarihi arkaplanını anlatarak çok güzel defeder. Mesela çeşitli rivayetlerle Hz.Ebubekir veya Hz.Ömer’in, Hz.Ali’nin oğlu Muhsin’i öldürdükleri iddiasını Hz.Ali’nin ilk iki halifeye karşı tutumunu ve kendisinden önceki halifeler boyunca elinde imkan olmasına rağmen isyan etmeyip kendisine verilen görevleri sorunsuzca yerine getirişini, onlar öldükten sonra kendilerini sık sık hayırla anınışını falan anlatarak reddeder. Ayrıca onlar Hz.Fatıma hamileyken bu olayın gerçekleştiğini ve çocuğunun düştüğünü söyler ancak bizim kaynaklarımız çocuğun doğduğunu, küçükken vefat ettiğini de yazıyor. Böyle büyük bir olay olsa sadece şii kaynaklar aktarmazdı yani. Gizlenemeyecek bir olay bu. Esasen bu yol hadis rivayetlerinde çok sık kullanılır. Bu konuda okuma yapan insanlar ve bu kitabı listesine alacak kişiler böyle rivayetlere yapılan eleştirilerde bunun gibi çok fazla açıklamayı zaten görmüş olduğu için geçiyorum. Örnek olarak zikrettim sadece. Kadı’nın kullandığı diğer yol da bir konuda hüküm verilebilecek çok fazla rivayet varsa aksi rivayetleri güzelce reddetmektir. Misalen peygamber böyle yapmamıştır/ böyle mucizeler göstermemiştir diyenlere bunun tıpkı Kuran gibi elimize geldiğini yani çok fazla kişi tarafından bize aktarıldığını söyler. Bu savunmada Kuran gibi elimize geldi detayı önemlidir. Bugün din eleştirip de basit mantık ve felsefi düşünme yeteneğinden nasibini alamamış yazarların daha niteliklileri o dönemde vardı. Bugün ne söylendiyse büyük çoğunluğu o gün de söylenmiştir. Ama Kuran'ın toplanmasına dair bir şüphe yok o gün. İbn Ravendi gibi kişilerin bu kitapta yer verilen iddiaları arasında "Kuran, peygamberin okuduğu gibi elimize ulaşmamıştır" şeklinde tek bir eleştiri yok. Çünkü Kuran mütevatir haber olarak ellerine ulaşmıştır ve bu ihtimalin çok zayıf olduğunu onlar da iyi biliyorlardı. Tekrar tarihi rivayetlere döneyim. Mesela peygamber mucize göstermemiştir diyenler karşısında esaslı bir rivayetler ordusu görecektir ki bu da en azından bir şeyler olduğu konusunda tevatür olduğunu gösterir. Eğer bunlara bilimsel değil diye inanmıyorsanız ve yazılanların saraylarda belli kişiler tarafından tek elden çıktığını falan düşünüyorsanız peygamber yaparken oradaymışçasına hadis anlatmayıp eleştirdiğiniz diğer hadisleri de reddetmeniz gerekiyor. Reddetmiyorsanız ve bu şekilde bir tarih yazımını doğru kabul ediyorsanız önce o hadisleri açıklamaya çalışıp sonra da bunları sormak en doğal hak olur çünkü. Bunları sormak için Türkiye’nin gereksiz şişirilen din eleştirisi kitaplarına baktım fakat reddetmek için esaslı bir eleştiri baktığım kadarıyla göremedim. Bu yazarlar peygamberi eleştirilebilecek bir şeyler bulduklarında dünyanın en iyi tarih yazıcıları Araplarmış edasıyla verileri sunarken böyle rivayetler olunca bir anda Arapların kitaplarının çoğu uydurma oluyor nedense. Zaten bu kitap yazarları da çoğunlukla konuya değinmemişler bile. Çünkü peygamberden itibaren hadis çalışmaları vardır ve hem ezber yoluyla hem de yazım yoluyla sahabelerden insanlara ve öğrencilere aktarılır. Yani Buhari’nin kitabı bu konuda ilk çalışma derseniz dalga konusu olursunuz. Bu konuda daha fazla bilgi için Tdv’nin hadis maddesine göz atılabilir. Bunları anlatmamın sebebi Kadı'nın verdiği ayet üzerinden anlattığı ve olayın arkaplanını sunup bunun bir gaybi haber olduğunu söylediği birçok olayın o ayete yapılmış rivayet tefsirlerinde çokça anlatıldığını göreceğinizi söylemek. Kadı'nın anlattığı fakat tefsirlerde geçmeyen hiçbir olay yok baktığım kadarıyla. Kadı, kitabında çoğunlukla Kuran üstünden temellendirmelere gitmiş. Fakat bunun altyapısı ve arka planı bilinmediğinde ve "bana sadece Kuran yeter" dendiğinde söylenenlerin altı boş kalacağı ortadadır. Çünkü misalen elinize Kuran alıp okuduğunuzda ne zaman ve hangi sorular/sorunlar üzerine indiğini bilmediğiniz zaman o ayetlerin önemli bir kısmının ilk muhataplar için ne anlam ifade ettiğini ve bazılarının Araplar için nübüvvet ispatı sayıldığını görmezden gelmiş olursunuz ve bu kör bir okuma olur. Bu yüzden detaylara inmek önemli. Kuran, Arapların yaşamını tek başına değiştirdiği kitaptır. Kuran’dan önce Arapların tarihi çok fazla bilinmez çünkü dünya tarihine doğru düzgün bir etkileri olmamıştır. Hem peygamber öncesi hem de peygamber dönemi beraber okunduğunda yapılan dönüşüm çok daha iyi anlaşılacaktır. Araplar bilindiği üzere Mekke’de Hz.Muhammed’e sıkça eziyet edip aşağılamıştır. Dahası sürekli olarak söyledikleri yüzünden dalga konusu yapmışlardır. Bunlar sahabelerden çokça aktarılır ve Kadı da kitabında bunlara yer vermiş. Peygamberin Mekke’de konuşurken dalga konusu olmasına sebep olan şeyler arasında onları savaşla mağlup edeceğini söylemesi ve bunu Kuran’la haber verdiği yeterince bilinmez. Bunu öğrenmek isteyene rivayet tefsirleri çok şey anlatır. Etrafında doğru düzgün müslüman yokken bunu söylemesi ve yıllar sonra bunun gibi ileriye dönük söylenen şeylerin aynen gerçekleşmesiyle çok kişi peygamber olduğuna inanmış ve Müslüman olmuştur. Bunlar kitabın ilk muhatapları için hissi mucizeyken ikincil muhatapları olan bizler için akli mucizedir. Peki bugün peygamber değildir diyenlerin iddiaları nedir normalde? -Hastaydı, vahiy aldığını sandı. -Hz.Muhammed ticaret yaparak birçok yer gezdi ve her dini oralarda öğrenip geldi bunları da güzel bir dille Kuran olarak sundu. -Varaka gibi kişilerden ders aldı 15 yıl boyunca öğrendi ve sonra anlatmaya başladı. İddialar çok çok artırılabiliyor. Bu kadar şey öğrendikten sonra hukuktan tarihe tarihten insan psikolojisine insan psikolojisinden astronomiye astronomiden jeolojiye jeolojiden botaniğe botanikten embriyolojiye embriyolojiden başka alanlara vs birçok alan hakkında bilgili oldu ve bunları şiirsel bir dille sundu deniyor. Normalde bu kadar alanda çekinmeden konuşma yapan kişinin tek öğreticisi de olmaması gerekir ki konuştuğu alanlarda yanlış bilgi verme ihtimali azalsın. Ancak böyle bir durumda da yani işi bilen kişinin sayısı arttıkça insanların bunu bilme ihtimali de artar. Fakat böyle bir şey görmüyoruz ona yapılan itirazlar arasında, bir grubun ona öğrettiği falan anlatılmıyor tekil olarak birkaç kişinin adı ayrı ayrı geçiyor iddia olarak. Öğreticisinin artması olayı örgütlü bir iş haline getirir bu da eninde sonunda birinin öğrenip ortaya çıkarabileceği bir haber yapar bunu. Fakat böyle bir şey yok. Örgütlü bir iş olarak sayılabilecek Mekke'de tevrat incil bilen kölelerden öğrendi itirazı var fakat onların da peygamberle konuştuktan sonra Müslüman oldukları ortada. Yine onlar öğretmiş olsa bu kadar büyük bir iş karşılığında adları daha çok duyulurdu islam tarihinde, çünkü makam mevki de verilirdi susmaları için. Bu da olmamış. Bir de ilgili ayetlerin tefsirleri dışında hiçbir siyerde ben bu isimleri göremedim. Yani hiçbir şekilde ön plana çıkmamışlar. Ayrıca Kuran'ın mucize olarak gösterilen belagat yönü, ileriye dönük gayb haberleri gibi İcazu'l Kuran kavramıyla aktarılan özelliklerini açıklayamaz peygamberin geçmiş haberleri öğrenmesi. Bu kavramın ne olduğu ile ilgili Tdv'nin bahsi geçen maddesine bakılabilir. Yani esasen bu itirazların ikisi de çok mantıklı değiller aslında. Ticaretteyken öğrendi diyelim. Peygamber tek başına ticaret yapmıyordu kervanlar insan kaynıyordu. Bu yüzden gittiği yerlerde eğitim alsa bu da bilinirdi. Konuştuğu konulara bakılırsa bir tüccarın öğrenebileceğinden çok daha fazla alanda konuşma yaptığı dikkat çekici olur ve orada öğrendi iddiasının elini zayıflatır. Yine Arapların içinde büyümüştü herkes onu tanıyordu ve ona bazı olaylarda danışıyorlardı büsbütün toplumdan uzak biri değildi. Sokağa çıktığı anda dikkati üzerine çekebilen ve toplum için örnek olabilecek bir karakteri vardı. Varaka’ya veya başkasına belli bir yaştan itibaren sık sık gitse ondan eğitim almış denilebilirdi. Fakat bunu pek demiyorlar. Kuran’da Arapların bunu başkasından öğrendin diye bir iddiada bulundukları görülüyor fakat bu iddia herkesin sunduğu bir eleştiri değil bunu iddia edenler daha çok kısık seslerdir. Arapların büyük çoğunluğunun üzerinde birleştikleri bir iddia olsa Kuran sıkça buna cevap verirdi fakat bu görülmüyor. Bunun yerine sürekli iddialarını değiştirdikleri ve " olsa olsa budur o değilse şudur" denebilecek şekilde itirazlarda bulundukları görülüyor. Kuran’ın aktardığına göre ona sihirbaz, deli, kahin, şair, cinli vs diyorlar ve başkasından öğrendi iddiasının üzerinde çok fazla durmuyorlar. Bu da Kuran’ın hitabının ve verdiği haberlerin Arapları derinden sarstığını ve bu ihtimal yerine diğer iddiaların daha çok öne çıktığını gösteriyor. Nitekim Kuran’ın defalarca peygambere “bundan önce sen bu hikayeleri bilmezdin” dediği, bazı yerlerde “bundan önce sen okur yazar değildin” gibi söylemleri olduğu görülür. Örneğin Ankebut 48 ayetinde bu yazıyor. Bu, ayrıca Arapların bu ayete iman ettiklerini de gösterir. Çünkü ilk muhatapları bu ayete hiçbir şekilde itiraz etmemiş, ettiklerine dair elimize bir şey ulaşmamış. Sahabelerin önemli bir kısmının onunla birlikte büyüdüğü ve yaşadığı bilindiğine ve onlar buna hiçbir şekilde itiraz etmediklerine göre peygamberlikten önce Hz.Muhammed’in okur yazar olmadığını onaylayan yüzlerce insan vardır demektir. Bir de Furkan 5 ayetine göre müşrikler "onun başkalarına yazdırdığı, sabah akşam kendisine okunan eskilerin masalları" demiş. Yani onlar da çıkıp "sen zaten okuma yazma biliyordun, şu şu hocalardan ders alıyorsun" demiyorlar. Başkalarına yazdırmışsın onlar sana sabah akşam okuyorlar ezberlemen için, diyorlar. Bu ayette görüldüğü üzere onlar itiraz etseler bile eğitim almadığını bilerek konuşuyorlar. Ayetten bu çıkıyor. Ayetin bazı tefsirlerinde de bu detaya dikkat çekilmiş. İlgilisi bakabilir. Fakat yine de başka bir insan veya insanlardan öğrendiği ve bunu 23 yıl boyunca aktardığını farz edelim. Peki çağının üstünde bir zekaya sahip olup bunca eğitim almış bir insan zaten bu bilgilerle insanları yeterince sarsacakken geleceğe dair haberler vermesinin mantıklı açıklaması nedir? İşte Kadı kitabında bunu işliyor. Esasen ben olsam hiç bu topa girmem ve risk almam. Mekke’de yerlerde sürüklenirken zamanı geldiğinde onları öldüreceğimi söylemem. Bunun olmaması ve savaşta onları yenememem yıllarca çalışıp devrin en zeki, en bilgin kişisi haline gelen benim sırf bu yüzden bütün birikimimi yerle bir eder. Geleceği mi gördü peki? Nerden bildi? İyi bir öngörüde mi bulundu sadece? Tamam şu denilebilir; nice az kişi vardır nice çoklara galip gelmiştir bunda bir şey yok dünya tarihi böyle öngörülerle doludur. Fakat atlanılan şey bunun kutsal kitaba yazıldığıdır. Ben olsam ve bu tahmini yapsam sadece dilimle söylerim ve sonra tersi çıkarsa ben öyle demedim derim fakat asla bunu kitabıma ayet olarak yazdırmam. O yazdırmış ama. Sadece bununla da kalmamış. Yani sadece müşrikleri karşısına almamış öğretisinin tüm dinler üzerine çıkacağını da söylemiş. Buna dair ayetlerin Mekke’de mi Medine’de mi söylendiği şüpheli ancak ölmeden bir saat önce bile bunu ayet olarak yazdırsa ve peygamber öldükten sonra fetihlerle bu aynen gerçekleşse yine müthiş bir nübüvvet ispatı olur. Rivayetler aktarıyor ki Kuran’ın haber verdiği gelecek haberlerinin aynen çıkmasıyla iman eden kişi sayısı hiçte az değildir. Kadı Abdulcebbar’ın sıkça söylediği gibi bu haberler diğer eleştirilen olaylar gibi bize aktarılmıştır. Yani mucize olduğunda bunlar hadis uydurdu denilen kişiler ne eleştirilebilecek şeyleri aktarırken ne de bu tarz olayları aktarırken seçici davranmamışlar. Bu konuda şu alıntı okunmalı #124459241 Mesela Taberi gibi bir kişi her kitabına alıp rivayet ettiği şeyin doğru olduğunu iddia etmez, peygamberin aleyhine olacağını bile bile ve gerçek olmadığını bile bile bazı olayları aktarır. Örneğin Garanik olayı böyledir. Tefsirinde rivayetin sıkıntılı yönlerini eleştirir ancak yine de aktarır, reddetmek için de olsa. Benzerlerini diğer islam tarihçileri de yapar ve bu tefsirlerde de aynen geçer. Bu yüzden islam tarihçileri için olabildiğince objektif ve kendilerine söylenenleri aktarmakta çekinmedikleri söylenebilir. Örneklerle devam edeyim. Peygamberlik iddiası ile ortaya çıkan adam sadece bunu iddia etmemiş. Rumların Farslılara galip olacaklarını da söylemiş fakat bu zaten çok bilindiği için girmeyeceğim. Müşrikler kendisine eziyet ederken ve sürekli Müslüman olduğu söylenen kişileri öldürürken yani her an ölüm tehlikesi ile karşı karşıyayken müşriklere beni öldüremeyeceksiniz demiş. Etrafında en fazla 30-40 müslüman varken de bunu söylemiş, Medine’de diğer dinlerden insanlarla birlikte binlercesinin içinde yaşarken de bunu söylemiş. Bunu söylerken de yine kutsal olduğunu söylediği kitaba yazdırmaktan geri kalmamış. Ben olsam bunu yapmazdım mesela. Ortalama zekaya sahip bir kişi de bunu yapmaz fakat o yapmış. Mekke veya Medine’de korumasız gezdiği ve her çağrıldığı yere gidip sorulara cevap verdiğini anlatıyor Kadı. Mesela Hz.Ömer de aynı şeyi sürdürüp korumasız gezmiş fakat bir köle onu öldürebilmiş. Hz.Ali de aynı şekilde öldürülebilmiş. Hz.Osman evinin önünde korumalar varken dahi öldürülmüş. Peygamber zamanındaki düşmanlığın halife dönemindeki düşmanlıktan daha az olduğunu kim söyleyebilir? Yahudi ve Hristiyanların gücünü ve döneminde diğer krallara kafa tuttuklarını vs anlatıyor Kadı kitapta. Hz.Osman’ın öldürüldüğü gibi bir plan ile öldürmeyi başarabilirlermiş. Fakat ne müşrikler ne diğer din mensupları çok denemelerine rağmen öldürememişler. Yine savaşlar kızıştığı ve insanların direncinin kırıldığı anlarda en cesaretli olan ve savaş meydanının en önüne atılan Hz. Muhammed'di diye anlatıyor sahabe. Öldürülmeyeceğinden emin olan bir kişinin davranışıdır bu. Bu tarz ayetlere muhalif bir olayın gerçekleşmesi kitabın doğru olmadığını gösterecekti fakat gerçekleşmemiş. Yine öngörüsünde haklı mı çıktı diyeceğiz? Yoksa bunu mu diyeceğiz? #123926528 Ayrıca peygamberin söylediklerinden emin oluşu hakkında Montgomery Watt da şöyle söyler: "İnsan, Hz. Muhammed'in ve İslam'ın başlangıç dönemi ta­rihçesi üzerine düşündükçe, başarısının büyüklüğü karşısında daha fazla hayrete düşüyor. Koşullar ona, çok az ki­şinin sahip olduğu fırsatlar sundu ama Hz. Muhammed de zamanının tam dengiydi. Şayet onda böyle geleceği görme, devlet adamlığı ve yöneticilik gibi becerileri ve bunların arkasında, onun Allah'a olan güveni ve Allah'ın onu gönderdi­ğine dair sarsılmaz inancı olmasaydı, insanlık tarihinin dik­kate değer bir bölümü yazılmamış olarak kalacaktı." Kadı bugün çok örnek verilmesine rağmen Ebu Leheb’in iman etmediğini ve bunun gaybi bir haber olarak aynen gerçekleştiğini söylememiş, en azından ben söylediğini hatırlamıyorum. Ebu Leheb iman etse kitabın güvenirliği kalmazdı fakat yaşadığı müddetçe yapmamış. Ayetleri arka planıyla birlikte okuduğumuzda bu tarz gaybi haberlerin sadece Ebu Leheb hakkında söylenmediğini görüyoruz. #123960018 Burada birkaç kişi daha zikrediliyor. Ayetlerin ne hakkında indiğine bizzat şahit olan sahabeler bunların arka planını bilerek okuyordu kitabı. Bu ismi zikredilen kişilerin aynen dendiği gibi iman etmeden öldükleri çarpıcıdır. Akıllarına birçok yol gelmesine rağmen iman etmiş görünebilmek gelmemiş. Onların aklına gelmemesinden ziyade peygamberlik iddiasında bulunan kişinin böyle söylemlerle işini daha da zorlaştırması da ilginç değil mi? O kadar eğitim almış dünyanın en zeki insanı bunu atlayabilir mi? Bu riski göze almak ne kadar mantıklı? Ben olsam almam mesela. Yine ben olsam nerenin fethedileceğini söylemem. Ne kadar bundan önce söylediklerim aynen çıkmış olsa da bunu yapmam. Yapamam. Fars ve Rum ülkelerini fethedeceklerini söylemem kendimden sonra geleceklere. Çünkü peygamber ölümüne yaklaştığını hissettiğinde azımsanamayacak bir arap topluluğun isyan edebilme ihtimali hiçte az değildi. Nitekim isyan eden bir sürü kavim olmuş öldükten sonra. Bu isyanlarda siyasi olarak inanmış görülen fakat inandığı şeyin hakikatine varamamış büyük bir topluluk Medine yönetimini komple ortadan kaldırabilirdi. Yine bazı ayetleri irtidad hareketlerini haber verdiğine dair yorumlayanlar da mevcut. Bazıları bunu da gaybi haber olarak zikreder. Fakat böyle olmamış yani Arap kavimleri Medine yönetimini yıkamamış ve ilk başta isyanlar bastırılmış sonra da fetihlere girişilmiş. Fars ve Rum ülkelerine karşı savaşan askerlerin doğru düzgün kıyafetleri ve ayakkabıları olmadığı anlatılır rivayetlerde. Gittiği yerlerde dalga konusu oldukları ve Arap galibiyetini imkansız gören kralların durumlarından bahsedildiği anlatılır tarih kitaplarında. Fakat yine aynı rivayetlerde krallarla görüşüp islam’a davet eden elçilerin, “peygamberimiz bize haber verdi, sizi yeneceğiz” dediği görülür. Buna gülerek ve alaya alarak karşılık veren kralların savaşlarda bozguna uğradıklarını anlatmaya gerek yok sanırım, herkes çeşitli kitaplarda okumuştur bunu. Mesela yine o krallardan biri Arap tarihini ve peygamberlik öncesi Arapların durumunu iyi bilen Yezdicerd’dir. O, Arapların peygamberden önce sürekli kan davalarıyla uğraştığını ve kendi içlerinde bir sürü husumetleri olduğunu ve köklü asabi duygulara sahip olduklarını bildiği için devleti yenildiğinde şöyle demiştir: “Onların arkadaşının iddia ettiği gibi Allah’ın resûlü olduğunu düşünüyorum. Onun bir âyeti/mûcizesi olmasaydı bile, birbirini yiyen dağılmış Arapların ona itaat etmeleri mûcize olarak yeterdi.” Bir de mesela Mekke’deki durumu tekrar düşünelim. Peygamber, hicret etmeden önce kavim kavim gezip kendisini koruyacak birilerini arıyordu. Bunun sebebi Kuran’da böyle bir şeyden bahsedilmesidir. Ben Kuran’ı yazsam bu riske de girmem çünkü o zaman çevredeki Arap kavimleri peygamber olduğunu iddia eden bu adamı himaye ederek Mekke'deki gibi güçlü bir topluluğu kolay kolay karşılarına almak istemeyebilirlerdi. Mekke ticaret mekanı da olduğu için o kavimden tüccarların Mekke'ye girmesini dahi yasaklayabilirlerdi böyle bir himaye sonrası. Bu yüzden kavimler beni korumak istemeyebilir derim ve ayet olarak bunu yazmam fakat o öyle dememiş, bu ayet sonrası gezdiği kavimlere kendilerini koruması karşılığında rum ve fars ülkelerine galip olacağı haberini vermiş. Bir değil iki gayb haberi birden zikretmiş dolaşırken. Dinine inanan insanlara bir kavmin onları koruyacağını, kendisini himaye etmek içinbaşvurduğu kavimlere de fetihler yapacaklarını söylemiş. Bu ayet aynen gerçekleşmiş sonra ve kendisini koruyacak bir kavim çıkmış. O kavim de rum ve fars ülkelerine galip olmuş. Daha sonra hicret ederken de geri durmamış ve daha yolda giderken "Mekke’ye geri döneceğim bana bildirildi" diyerek bunu da ayetle haber vermiş. Daha hiçbir savaş ortamı da yok ortada. Sahabeler kitabı böyle okuyordu ve ayetlerin arka planını bildikleri için böyle inanıyordu. Yıllar sonra bu aynen gerçekleşmiş ve peygamber Mekke'ye geri dönmüş. Hicret sonrasında başka ayetlerde de Mekke’nin fethi önceden haber verilmişti. Bunlar da gaybi haber olarak ayrıca zikredilir her zaman zaten. Yine gelecekten bahseden ve şöyle söyleyen ayetler de sahabeden binlerce kişinin onayladığı ve bunların olmadığına dair bir şey söylemediklerini gösteren gaybi haberlerdir #124644334 Kadı güzel bir analiz yapmış kitap boyunca. Şunu da belirtmek gerekir ki bu kitap sadece Kuran temelli haberlere değinmiş çoğunlukla. Hadisler arasında bunlardan ayrı olarak peygamberin dediği ve aynen gerçekleşen bir sürü olay daha aktarılır. Yine sahabeler arasında sonradan çıkıp "peygamber böyle demişti fakat dediği gibi olmadı" diyen bir isim ben görmedim. Bir de peygamberin ortaya koyduğu öğretiye herkes inanmıştır. Önde gelen sahabelerin Emeviler devletini görene kadar yaşadığını düşünürsek bunlardan hiç kimsenin tevhid akidesini terk etmemesi dikkat çeker. Muaviye çok fazla eleştiriliyor fakat devleti tevhid esaslıdır. Peygamberin yalan söylediğini bilen kimse yok muydu da hiçbir yakını bundan dönmemiş ve hayatlarını buna vererek uğrunda ölmüşler. Ondan sonra gelen ve peygamberin en yakın dostları halife sahabeler hiçbir şekilde kral gibi yaşamamış bunu günah görüp peygamber gibi sade bir hayat sürmüşler. Tek bir dönüş yok bu konuda. Halk nazarında da bir dönüş yok bunun aksine tüm yaşamlarını Kuran ve hadisler üstünden planlamaya devam etmişler onlar da. Sahabeler peygamberden sonra da bu ayetlerin tamamını onaylamışlar ve hayatlarını bu dinin istediği gibi tanzim etmişler, zamanında güç için girmemişler bu dine demek. Kitabı peygamberden sonra da defalarca tekrar okumuşlar insanlar. Hiçbiri daha sonra çıkıp bu ayet böyle söylüyor ama peygamberin eğitim aldığını ben biliyorum dememiş mi? Dememiş. Yalan olduğunu bildiğin bir dava için sen mücadele eder misin? Birçoğu savaşlarda ölmüş bu insanların. #124954472 Yıllarca eğitim aldı diye iddiada bulunduğun zaman birçok farklı açıdan böyle karşılıklar verilebilir. Ne davadan ödün vermişler ne de Kuran’da geçtiği gibi değil bu olay demişler. Şöyle denilebilir; bir sürü din ve öğreti bunları iddia etmiş. Doğrudur. Kadı da bunlardan bazılarını zikrediyor. Fakat onların dediklerinin aksine olaylar olduğunu da söylüyor. Öldürülmeyeceğim diyen kişinin öldürüldüğünü, dünyayı fethedeceğini söyleyen kişinin doğru düzgün yaşamadığını görüyorüz. Ayrıca üstteki paragrafta zikredildiği üzere davetin takipçilerinin sadıklığı başka bir yerde görülmemiş. Ayrıca bu iddia ile ortaya çıkan hiç kimse Hz.Muhammed gibi uzun süre bunun eğitimini almış ve yıllarını buna vermiş kişiler değildir bahsi geçen iddilara göre konuşursak. Doğru düzgün etkileyici bir şeyle gelmeyen insanların gelecekten haber vererek ya tutarsa diye şansını denemesi anlaşılabilir fakat ömrünün önemli bir kısmını buna yormuş Hz.Muhammed'in zaten insanları kendine çekecek müthiş bir öğretisi varken bu yola girmesi o kadar da anlaşılabilir değildir eğer eğitim aldı denecekse. Peygamberin mütevazi yaşamı da samimiyet delilidir mesela. Peygamberin bir sahtekar görünümü verdiğini ve söylediği ayetlere inanmadığını söylemek çok zordur. En çok ibadet eden ve yaşamını din uğruna en çok kısıtlayan kişi de kendisi. Mekke’de yaşarken de aynı sadelikte yaşamış devlet onunken de. Hayatından bu ayetlere inandığına dair bir sürü delil getirilebilir. Kaldı ki sadece kendisini değil kızını ve eşlerini de bundan kısıtlamış. Eşlerine dünya hayatını istiyorsanız boşanırız demiş. Ayetle sabit bu da. E demek ki hadislerde aktarıldığı gibi ailesinin iaşesini temin etmek dışında en fakir kişiler gibi yaşamış hatta çoğu zaman kendisi yemek bile yememiş üç gün üst üste iftar yapmaksızın oruç tuttuğuna dair rivayetler var. Uzun süre evde yemek pişmedi diyor bazı rivayetlerde eşleri. Yani sonuç olarak böyle yaşayan ve eşlerine bunu diyen adam için dünyada zenginlik istiyordu denemez. Şan şöhret saygı görmek istedi de denemez. “İnsanların, ayakta durarak önünde elpençe divan durmalarından hoşlanan kimse cehennemdeki yerini hazırlasın!” cümlesini kuran da o. Çağdaşı hiçbir kral gibi yaşamadığı da ortada ve bazı insanların bu yüzden dine girdiği dahi anlatılıyor. Montgomery Watt bu gibi sebepler yüzünden, "Hz.Muhammed'i yalancı saymak, meseleleri çözecek yerde, ortaya daha çok mesele çıkaracaktır" diyor. Ömründen birçok örnek verilebilir mesela bunu destekleyen ve sahtekar olmayacağını ortaya koyan, çeşitli şekillerde zaten veriliyor isteyen onları da okur ama şimdilik işin sonuna geldik. Kadı Abdulcebbar için Kuran üç açıdan hüccettir: #123990937 Bu düşünce İcazu’l Kuran ile bağlantılıdır. Kuran’ın "benzerini getirin" dediği saf olarak birkaç cümlenin bir araya gelmesi değildir. Kuran'ın benzeri getirilirse karşılaştırmamız için Kuran'ın muhtevasını iyi bilmek ve insanları müslüman yapan yönlerini göstermek gerekir. Arap şairlere meydan okuyan kısım sadece bir kısmıdır iddianın ve ayetler inerken yaşanan olaylarla Kuran'daki cümleler doğrudan bağlantılıdır bu yüzden suyun öteki yüzü atlanamaz. Yine aynı zamanda içindeki önemli bir kısım peygambere soru soran kişilerin sözleridir, bir kısmı da ibret olması ve öğüt vermesi amacıyla eski kavimlerin hikayelerinin anlatılmasıdır. Bunları icazlı bir şekilde arap şairlerini mağlup ederek ve birçoğunun Müslüman olmasını sağlayarak sunmuştur Kuran. Toplumun en bilgili ve şiiri en iyi bilen kimselerinden olan Velid b.Muğire'nin Kuran okuduğunda nasıl aciz kaldığı görülebilir mesela ve birçok başka örnek zikredilebilir böyle. Bir de peygambere sihirbaz, büyülü, cinli vs demeleri toplumu tamamen sarstığı ve muhatabını aciz bıraktığını gösterir. Zaten edebiyatlarıyla karşılık veremeyen Arapların eline kılıcı almaları yanıt veremediklerini gösterir. Kuran'ın muhtevası ile ilgili ne söylenebilir peki? Sureler inerken insanların sorularına, sorunlarına yanıt verdi ve bu ayetler toplumun tamamını değiştirmeyi başardı bu önemli bir detaydır. Morallari bozulunca psikolog gibi yaklaşıp onlara kuvvet verip tekrar ayağa kalkmalarını sağladı. Mallarının ve evlatlarının çokluğu ile övünen kavmi fakirlikten mutlu olan ve paylaşmayı seven bir kavim haline getirdi. İntikamı ve öç almayı mukaddes bir şey gören kavme hakkını alabileceğini fakat affetmenin daha iyi olduğunu gösterdi, peygamber yaşamıyla da bunu defalarca örnekleyip tüm topluma yaydı. Tarihte adı anılmayan topluluktan diğer devletlere karşı hükümranlık iddia edip alan ve bu öğretiyi benimseyenleri büyütüp askeri, siyasi, tıbbi, felsefi vs birçok alanda uzun süre dünyanın yön göstericisi haline getirdi. Toplumun köklü adetlerini kaldırıp yeni bir kültür yarattı. Kendisinden sonra dünya uzun bir süre bununla uğraşacakken ırkçılıktan men etti. Bir toplumda en çok önem verilen şeyi yani dinlerini değiştirdi. Para babalarını fakirlerle eşitleyip toplum nazarında bakışı değiştirip üstünlük takvadadır dedi. Eşitsizliğin çok fazla olduğu bir toplumda sosyal adaleti vurgulayıp zayıfların sınıfını din önünde eşitledi. Sosyal statüleri de kat kat artan kölelerin komutan olabildiği savaşlar görüldü. Dine ilk girenlerin çoğunun zayıflardan oluştuğu düşünülürse bu daha iyi anlaşılır. Yine Mekke’nin ileri gelen müşrikleri Hz. Muhammed’in yanında yer alan Mekke’nin alt tabakasıyla bir arada olmaktan rahatsız oluyor ve onları yanından uzaklaştırırsa kendisiyle görüşebileceklerini söylüyorlardı. Bu gerçekleşse ve birkaçı dine girse toplumda İslam'a dahil oluşların hızı artabilirdi ve çok daha fazla kişinin Müslüman olmasına sebep olabilirdi bu ayrıcalık fakat ayet izin vermiyor, bu imtiyazı onlara tanımıyor. Bu örnek de yapılan değişikliğe dair yeterince fikir verir sanırım. Toplum içinde çoklukla övünme yarışı yapan insanları hayır işlerinde yarıştıran bir kavim haline getirdi. Hayatü's Sahabe kitabı bu konuda bir sürü örnekle doludur. Akşam edindiği çok yüklü miktardaki parayı gece rahat uyuyabilmek için sabaha kalmadan dağıtan ve bunun içinden kendine bir şey ayırmayı unutan insanlardan örnekler bile var orada. "Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz." Tüm kaynaklarda geçen bir hadis bu. Hadisin Arapça metninde "gerçek anlamda" diye bir ibare yok. Hadisleri tercüme edenler dinin genel yapısına bakıp öyle olması gerektiğini düşünerek bunu ekliyor. Doğru da yapıyorlar bence. Ama her cümleyi aklına ilk gelen şekliyle anlayan ve bunu doğru kabul edenler bu hadisin çıkardığı çıtayı kendi toplumlarında hiç görebilmişler mi? Az önceki kitap böyle örneklerle dolu... Peki toplumu böyle yardımsever dervişler grubu haline getirip bırakmış mı peygamber? Hayır. Sorunlara karşı duyarlı olan, gerektiğinde zalimden hakkı almaya çalışan, köşesine çekilip pısmayan bir yön de çıkarmış aynı insanlardan. Ele gelen paranın hepsini fakirlere dağıtmayı öğütlememiş fakat belli başlı miktarda kazananlar önemli bir miktarını ayırsın demiş. Aradaki denge için bkz: #90650092 Bunu yaparken de fakirlere oturup para beklemeyi değil istememeyi öğütlemiş, dilenmekten sakındırmış peygamber. Yine toplumsal düzenin sağlanması için caydırıcılık içeren sert cezalar koyulmuş fakat bu ağır cezaların uygulanması pek de istenmezmiş gibi "Gücünüz yettiği ölçüde Müslümanlara had cezası vermemeye bakın! Hadleri uygulamada bir çıkış kapısı bulursanız, suçluya had cezası uygulamayın. Zira bir hâkimin affetmede hataya düşmesi, ceza vermede hataya düşmesinden daha hayırlıdır" ve “Şüphelerle hadleri kaldırınız" kaideleri getirilmiş. Daha birçok konuda böyle iki yönlü örnekler verilebilir. Vasat ümmet kavramı bize bu konuda çok şey anlatıyor bence. Ayrıca bu anlatılanların hepsi teoride kalmayıp pratik olarak da peygamber yaşamıyla kendini gösterdi. Bunların bir kısmı Kuran'da bir kısmı hadislerde geçiyor ama peygamberin örnekliği ve yaptıkları bağlayıcılık olarak Kuran'da sık sık geçtiği için Hz.Muhammed'in yaşamından Kuran'ı ayırmayı doğru bulmadım. Yani Hz.Muhammed bu kitap sayesinde ahlaki, siyasi, hukuki, askeri, sınıfsal, sosyal vs birçok alanda tek başına büyük devrimler yapmıştır. Önemli olan İcazu'l Kuran kavramını anlamaktır. Yani aynı anda hem Arap şairlerine meydan okuyup hem gaybten haberler verip hem toplumun sorunlarına anlık çözüm bulup hem toplumun sağlam köklerini değiştirdikten sonra hem onlara hem onlardan sonrakilere yeni bir yaşam amacı verip hem doğru düzgün kitap okumamış avam tabakasına hem de entelektüel seviyesi çok yüksek olan kişilere seçilen kelimelerin çok anlamlılığıyla hitap edebilen ve bunları yaparken çoğu zaman soru soran/sorun yaşayan kişinin veya kişilerin ismini, cismini vermeyip hem muhatabına hem evrensel olarak 2021 yılındaki insana da seslenebilecek bir usluba sahip bir kitap olarak meydan okuyor ve etkisini 1400 yıldır devam ettiriyor. Buna rağmen hala da benzerini getirebilirseniz galip olursunuz diyor. En kısa sure kevser suresi. Orada bile gayb haberi olarak peygambere soyu kesik diyen kişinin soyunun kesileceğini söylüyor. Bunu diyen kişinin soyundan haber yok ama ben peygamber soyundanım diyen kişilerden geçilmiyor ortalık. Osmanlı’da da Nakibuleşraf diye özel bir kurum vardı mesela. Bu yüzden benzeri getirilemez deniyor. Ayrıca Peygamberin Kuran'ı uydurduğu düşünülecekse aynı kişinin ağzından dökülen hadislerin Kuran'a benzer bir üsluba sahip olması gerekir. Fakat görüyoruz ki kullanılan kelimeler bile çok farklı. Caner Taslaman'ın Neden Müslümanım kitabının 199-204 sayfaları arasında bu durum güzel anlatılıyor. İlgilisi bakabilir. İncelemenin sonuna geldik. Bu konular anlatılınca Said Nursi’den şu cümleleri aktarmayanları dövüyorlarmış: “Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak dâimî kaldırabilir. Halbuki, bak, bu zât büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerden zâhirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref' edip, yerlerine öyle secâyâ-i âliyeyi-ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak-vaz' ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek hârika icraatı yapıyor. İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere Cezîretü'l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini, acaba yapabilirler mi?” Ayrıca İcazu’l Kuran denince şu videoyu atmayanı da dövüyorlarmış: youtube.com/watch?v=qV83RmO... Kitabın azımsanmayacak bir kısmı bu haberlerin dışında Şiilere, Batinilere, Hristiyanlara, Karmatilere vs birçoklarının iddialarına cevap teşkil ediyor. Bunları da okumayı göze alırsanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Not:Kitabın yarısı Arapça yarısı Türkçe. 1253 sayfa yazdığına bakmayın.
Tesbitü Delailü'n-Nübüvve
Tesbitü Delailü'n-NübüvveKadî Abdülcebbâr · Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı · 201714 okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
3.464 görüntüleme
Zeynep Hilâl okurunun profil resmi
Ben de bu incelemeyi okumayanları dövebiliyor muyum? :D Elinize sağlık, okumayı ertelediğime üzüldüm...
Serhat okurunun profil resmi
:D teşekkür ederim, beğenmenize sevindim. Geç olsun güç olmasın :)
Hüseyin K okurunun profil resmi
Kardeş eline-kalemine sağlık. Alıntıların da incelemelerin de baya uzun ya. Arada alıntının sonuna geliyorum başta ne dediğini unutuyorum. :)
Serhat okurunun profil resmi
Hahaha :D Ben tekrar tekrar okuyup lazım olunca kullanmak için bağlamıyla birlikte uzunca atıyorum. Az okunduğunu da biliyorum fakat sonra tekrar okuyacağım için benim okumam daha önemli diyorum :D ben teşekkür ederim değer verdiğiniz için :)
4 sonraki yanıtı göster
SİKLOPENTANOPERHİDROFENANTREN okurunun profil resmi
Şükür bitirebildim sonunda, ayaklarım her ne kadar uyuşsa da buna değdi diyebilirim sj sondaki videodaki meseleye ilk kez denk geldim ve subhanallah demekten alamadım kendimi, Allah razı olsun senden kalemine ilmine bereket versin Mr. Günaydın
1 önceki yanıtı göster
Serhat okurunun profil resmi
Beğenmene sevindim, amin cümlemizden beyefendi :D videoda çok az örnek var. Bu konuda hususi olarak yazılan ama anlamak için iyi seviyede Arapça bilmeyi gerektiren kitaplar var. Çevirilirler umarım yavaş yavaş. Kitap boyu okunu şii mezheplerinden ve mülhidlerden başka yere çevirmiyor dolayısıyla neredeyse hiç atıf yok :)
Patakute okurunun profil resmi
Taberi, Suyuti gibi alimlerin Garanik, mushaf-keçi vb uydurmaları -ne sebeple olursa olsun- kaynaklarında kullanmalarının handikapları kıyamete kadar yaşanacak görünüyor. Kadı Abdulcabbar'ın bu eserinin tercüme edildiğini bilmiyordum. Değerli bilgiler için teşekkürler.
Serhat okurunun profil resmi
Öyle görünüyor hakikaten. Rica ederim ne demek. Çok faydalı bir eser şimdiden iyi okumalar :)
enesjd okurunun profil resmi
Selam abi efsane yazıların var.
Serhat okurunun profil resmi
Aleyküm selam. Beğenmene sevindim kardeşim teşekkür ederim :)
Gizem okurunun profil resmi
Kalemine sağlık, Allah razı olsun. Sondaki video da hakikaten çok iyiydi...
Serhat okurunun profil resmi
Gerçekten öyle. Amin cümlemizden :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.