Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

96 syf.
·
Puan vermedi
Hepimizin -neredeyse- diline pelesenk olmus bir kelime travma. Gündelik hayatımızda pek çok durum karsisinda travmatize oldugumuz soylemlerini pek sık kullanabiliyoruz. Peki travma bu kadar basit bir sey mi? Kimi kaynaklar ölüm tehditi içermesi gerektiğini söylüyor. Fakat bu tehditin gerçek bir tehdit olup olmadığına dair neler söyleyebiliriz? Afetler, kazalar, saldırılar, savaşlar gibi durumlar açık tehdit içerirken kişinin öznel algıları gerçekte tehdit oluşturmayacak durumları da tehdit olarak algiliyorsa buna travma değil diyebilir miyiz? Birey dünyayı kendi algılarına göre anlamlandırır ve yaşadığı olayları bu öznel durum içersinde değerlendirir. Bu, biri için travmatik olan bir olayın bir diğeri için etkisiz olabileceğini de bize gösterir. Travmayı yaratan olayın kendisi mi yoksa bireyin algıları mıdır sorusunu da kendimize sorabiliriz burada. Olgunun felsefik boyutunu bir kenara alıp psikolojik boyutunu değerlendirirsek, travmayı günlük rutinimizi, anlamlandirma sureclerimizi bozan, dehşet, korku, kaygı uyandıran; tehlikeli olarak algılanan ve çoğunlukla çaresizlik, zayıflık hislerinin eşlik ettiği; ani ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olaylar olarak tanımlayabiliriz. Neyin travma olup olmadığına olayı/durumu yasantilayan kişinin bunu nasıl değerlendirdiği ve hayatındaki etkileri belirler diye düşünüyorum. Bunun dışında yaşananlar ile ilgili kıyaslamalar yapmak, basite indirgemeye ve "mantik" çerçevesine yerleştirmeye çalışmak doğru bir iş değil zannımca. Insan hayatı boyunca birçok travma yaşar, bunların kimisini hatırlarken kimisi bilinçaltında kalır. Özellikle çocukluk dönemi yaşantıları hem daha travmatik olabiliyorken hem daha muğlak bir alana itilir. Hatirlamadigimiz travmalarımız yetişkinlik dönemlerimizde farklı semptomlarla kendilerini açığa vururlar (maalesef bunların neden olduğunu çoğu zaman anlamayiz) bu semptomlar travmanın maskelenmiş hali olmasına karşın yüzeyde görünen olduğu için semptomları asıl rahatsızlıkmış gibi algılama yanılgısına düşebiliyoruz. Oysaki semptomlar bize sadece bir sorun olduğunu sezinlendirebilir. esas sorun bu semptomlar olmamasına rağmen çözüme ulaştırmaya çalıştığımız şeyler yine semptomların giderilmesi yönünde olur çoğu zaman. Şayet travmanın merkezine ulaşamaz ve yüzeydeki semptomları sağaltmaya çalışırsak ne olur peki? Bir semptom gideer bir başkası gelir. Yerlesik travma sagaltilmadigi sürece hayatimizdaki etkilerinden kurtulmamız pek olası görünmüyor. Ister ilaç tedavileri, ister farklı terapi yöntemleri olsun, köke/merkeze ulaşmadığı sürece gerçek bir iyileşme sağlamakta yetersiz kalacaktır. Peki merkeze nasıl ulaşacağız? Ben bu konuda psikanalize güveniyorum ama bunun da çok uzun bir zaman alacağı aşikar. Hız ve tüketim cağında psikanaliz çok ağır bir sistem olarak karşımızda duruyor gibi. Üstelik bu konuda bize yardımcı olabilecek kaç tane psikanalist bulabiliriz ki sahi? Bununla birlikte, özellikle travmalar konusunda EMDR'dan da faydalanabiliriz. Yapilan araştırmalar EMDR'ın etkilerinin ve kalıcı sonuçlarının yüksek oranda başarı sağladığını gösteriyor. Her ne ekolü, tekniği, yöntemi baz alırsak alalim yine de sağaltımın uzun süreceğini göz önüne de almamız gerekiyor. Yazdiklarimin kitap içeriğiyle direk bir bağlantısı yok. Edindiğimiz konu ortak sadece. Çoğu zaman kitap incelemesi düşmediğim, bunun yerine konuyla ilgili aklıma eseni yazdığım doğrudur.
Psikolojik Travma
Psikolojik TravmaSandor Ferenczi · Cem Yayınevi · 201467 okunma
·
188 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.