Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Şölen'i ilk okuduğumda, daha 18'ime girmemiştim ve ilk ciddi ilişkimi yaşıyordum. Çok etkilendiğim için, sevgilime de okuttum. O da çok beğendi ve anlayabildiğimiz kadarıyla ilişkimize yedirmeye karar verdik. Aradan yaklaşık bir sene geçtikten sonra, yani birkaç gün önce, tekrar okudum kitabı. ilk okuyuşumda ne kadar az şey anladığımı fark ettim. Fakat bu az şey, körükledi beni. İçimdeki yangına sebep, bir izmarit oluverdi. Derin uykumdan uyandırdı. Neydi aşk? Aşkın ne olduğunu bilmeden aşığım diyebilir miydi insan? Ya da sevgi nedir bilmeden gerçekten sevebilir miydi? Bu diyalog ve kıymetlim sayesinde aşkın gerçekten anlaşılabilir bir şey olduğunu farkettim. Sevgilimle aramızda ki ilişkinin günden güne güçlenmesine, dönüşümüne şahit oldum, oluyorum. Bu dönüşümü; bizlere sevginin, aşkın ne olduğunu eşsiz bir berraklıkla öğreten Platon gibi filozoflara ve en güzel nasıl sevileceğini kelimelerle betimleyen Asaf, Hayyam gibi şairlere borçluyum sanırım. Bu insanlar sayesinde anladım ki, sadece bazıları gerçekten sevebiliyor ve sadece bazıları sevilmeyi gerçekten hak ediyor. Bu sevme-sevilme ilişkisini kavramak için, öncelikle üstadın bizlere tıpkı Şölen diyaloğunda yaptığı gibi aşkı, yani Eros'u, farklı ağızlardan anlatması gerekiyor. Diyalogta aşka dair altı temel görüşten bahsediliyor. Söze; dönemin amatör bir hatibi olan Phaidros başlıyor. Aşkın zaman kadar eski olduğunu ve Tanrılar arasında en yücelerden olduğunu söylüyor. İnsanın genç yaşlarda aşkı tatmasını istiyor. Erdemli bir sevgiliyi erkenden bulmanın, insanı bambaşka biri yapacağını ve böyle bir aşığı olmayanın, güzel ve önemli işler yapamayacağını söylüyor. Ne kadar çok seviyorsan, Tanrılara o kadar yakınsın, diyor. Ardından Phaidros'un görüşünü biraz daha detaylandıran Pausanias, söze giriyor. Aştan meşkten bahsediyoruz; ama ortada tek bir aşk yok ki diye itiraz ediyor. "Bence iki türlü aşk vardır: Bir beden zevkleriyle bağlantılı olan, çoğunluğun yaşadığı sıradan aşk; bir de azların yaşayıp ulaşabildiği, ruhsal zevklerle ilişkini olan aşk. " Tabi bunları kendisinden 2300 yıl sonra "Benim için önemli olan iç güzelliktir." diye savunacak olan bir yığın samimiyetsiz aşk böceğine sebep olacağını bilmeden söylüyor. Önemli olan niyet, diyor. Seni iyiye götürmesi için seviyorsan sorun yok, diyor. Ve o dönemin yaygın bir ilişki anlayışı olan homoseksüellikten, diyalog boyunca bahseden ilk kişi oluyor. Tanrısal, ruhça yüksek olan aşkla; erkek erkeğe yaşanan sevdayı bağlaştırıyor. Ama dönemin çok ilerisinde bir atılım yapıyor ve "Bana kalırsa; küçük yaştaki çocukların aşığı olunmasını engelleyen bir yasa olmalıdır." diyerek, tarihteki ilk anti-sübyancı kişi oluyor. Nitekim bu da, geçen yüzyıllara rağmen; sokaklarda yüz yüze bile gelebileceğimiz kimi insanlarca benimsenememiş bir duruş. Sözlerine erdemli, soylu bir kişiyi sevmek gerektiğini; hatta o kişiye deli divane olmakta bir yanlış olunmadığını, böyle kimselere köle bile olunabileceğini söyleyerek devam ediyor. Sonra söz hakkı, babası da kendi gibi ünlü bir hekim olan Eryksimakhos'a geçiyor. O da "Seveceksen eli yüzü düzgün, erdemli birini seveceksin; gönül bu şuna da konar buna da demeyeceksin." diyor. Ama bir farklılık olarak ölçülü ve uyumlu sevmek gerektiğini söylüyor. Aşkın da birçok şey gibi karşıtların uyumundan oluştuğunu; bu yüzden ruh ve bedeni barıştırıp, ikisini de mutlu etmek gerektiğini söylüyor. Öyle birini sev ki; hem ruhunu hem de bedenini tatmin etsin diye tembihliyor. Aristophanes, konuya çok başka bir yerden giriyor. Öyle bir mitolojik öykü anlatıyor ki; okurken, kendinizi ciddi ciddi hayal ederken buluyorsunuz. Miti şöyle özetleyebiliriz: "Çok önceden erkek ve kadından ayrı bir cins varmış: Hermafroditler. Evet, bu günkü kullanımı da bu mitostan geliyor. Dört eli, dört ayağı olan bu varlıklar; iki erkeğin, iki kadının ya da bir erkek ve bir kadının birleşiminden oluşurmuş. Zamanında bu cins, Tanrılara sataşmış ve Zeus da ceza olarak bu cinsten olan herkesi, ortadan ikiye ayırmış. Apollon da yarık yerleri dikmiş ve iyileştirmiş. Hatta tüm etlerimizi, göbek deliğimizde toplayıp bağlamış. Orası, o yüzden içeriye göçükmüş. Ve tüm bunlardan dolayı; her insan önceden birleşik olduğu diğer yarısını bulana kadar asıl mutluluğa erişemezmiş. Aşk dediğimiz şey, bu iki kopuk insanın arasındaki çekimmiş." Mitos, kısaca bunlardan bahsediyor. Tabi ki; üstü kapalı bir tek eşlilik, yani herkesin bir diğer yarısı oluşu da önemli. Yani aşk sanıldığı gibi, her çiçekten bal almaktan çok; diğer parçanı bulmakla ilgili. Ardından; Şölen'i düzenleyen ev sahibi, yakışıklı Agathon söze başlıyor. Aşkın; eski değil gencecik ve yaşlılığa düşman olduğunu söylüyor. Gençler sevmiş, bize de felsefesini yapmak düşer diyor. Ve benzer kişilerin birbirine sevdalandığını; aşkın iyi, erdemli ve taze kalplerde ortaya çıktığını söylüyor. Aşk olmasaydı, huzurun değil savaşın; erdemlerin değil kötülüğün hakim olacağını söylüyor. Ve kaderin zincirlerini sadece aşkın kırabileceğini, yazılmışları sadece onun bozabileceğini söylüyor. Ve nihayet finalde; kendisinden önce gelen tüm aşk görüşlerini kuşatan fikriyle, Sokrates geliyor. Biraz hınzır, yarı mütevazı, övgüyü ve tatlı dili silah olarak kullanan, ezberleri bozan Sokrates... Herkesi eleştirerek başlıyor sözüne. "Her biriniz tek tek aşkı övdünüz; fakat ben sizlere onu olduğu gibi anlatacağım." diyor ve ekliyor "Her şeyden önce aşk, en iyiyi ve güzeli arzuluyorsa; iyi veya güzel değildir. Çünkü, kendinde olan bir şeyi arzulamak saçma olur." Ardından, bilge ve aşık olunası bir kadın olan Diotima'dan öğrendiklerini anlatıyor. Aşkın iyi veya güzel olmadığını; ama aynı zamanda kötü veya çirkin de olmadığını söylüyor. Ne ölümlü, ne ölümsüz olduğunu; ne en üstte ne en altta olduğunu dile getiriyor. "Aşk var ya aşk, bunların tam ortasında olandır. İyi veya kötü değildir; ama iyiyi, güzeli arzular. Bizi ona götüren araçtır." diyor. "Sevmeden, aşık olmadan; ne erdemi bulursun ne de güzeli.". Ayrıca aşk, ölümsüz veya ölümlü değildir; ama ölümsüzü arzular, ona götürür diyor. Hatta bu yüzden insanlar 'aşkımızın meyvesi' denilen çocuklar yapıyor. Neslini yüzyıllarca devam ettirebiliyor. Bu yolla, biraz da olsa ölümsüzlüğü tadıyor. Ya da farklı bir açıdan bakarsak; insan aşkı, ölümsüzlüğü istediği için insanlar ebedi eserler vermeye çalışıyor. Tabi; kimisi çeşme yaptırıp kendi adını veriyor; kimisi yetmiş sayfalık kitap yazıp adına Şölen diyor, bin yıllar boyunca insanı insana sevdiriyor. Ebediyetin altına, çıkmaz mürekkeple imza atıyor. Sahiden düşünmek lazım; kaç kişinin elinden geçti, kaç kişinin yüreğine dokundu bu diyalog? Tarih boyunca kimleri erdemli bir aşık haline getirdi? Ya da sırf istatistiksel olarak sorarsak, kaç sevgiliyi buluşturdu acaba? Muhtemelen herhangi bir izdivaç programından daha az kişiyi. Ama bu kitabın sevenlere verdiği kırılmaz zincirlerle; yalancı aşıkların taktığı alyanslar, bir olmuyor tabi ki. Üstadın hakkını fazla fazla teslim aldığını düşünüyorum o yüzden. Sonunda özetliyor Platon aşkı, Sokrates'in ağzından: "Aşk; iyi, güzel, erdemli ve doğru olana her zaman sahip olma isteğidir. Ve bu bir süreçtir. Kişi önce güzel bir bedeni, sonra diğer bedenleri tadar. Ve bunun kendini tatmin etmediğini fark eder. İnsanların içine, ruhuna, özüne yönelir. Bu kişiler insanda, onlar gibi olma isteği uyandırır ve kişi derin uykusundan uyanmaya başlar. Erdemli biri olmanın ve bilginin tadına ulaşır. Bu ucu bucağı olmayan şerbet denizinden, sonsuza kadar içmek ve böyle bir hayat sürmek ister." Sanırım betimlenen bu süreç içerisinde asıl zor kısım; sırf bedenleri tatmayı bırakıp, önce güzel ruhları ardından onlar gibi olmayı arzulama kısmı. Bu sıçrayışı yapabilen çok az kişinin olacağını; ama yapanların çoğunun, herkesin dilinde olan gerçek aşkı tadabileceğini düşünüyorum. Tüm bu konuşulanlardan sonra; zil zurna sarhoş Alkibiades içeriye giriyor ve tüm samimiyetiyle, Sokrates'i ne kadar çok sevdiğini, onu yatağa atmaya çalıştığını; ama Sokrates'in şeytana uymadığını anlatıyor. Ona trip atıyor. Ardından, biraz önce Sokrates'in anlattığı aşka örnek olurcasına; yalın ayaklı, çirkin Sokrates'in erdemli, güçlü ruhuna ve bilgeliğine nasıl hayran olduğunu; bu hayranlığın onu da böyle olmaya ittiğini anlatıyor. Ve diyalog böylece son buluyor.
Şölen
ŞölenPlaton (Eflatun) · Say Yayınları · 20184,017 okunma
··
94 görüntüleme
Mavi Lotus okurunun profil resmi
Kıymetlin olmaktan ve incelemende yer almaktan onur duydum *-*
Puhu Kuşu okurunun profil resmi
Puhu kuşun olmaktan ve bataklık çiçeğine sevdalanmaktan onur duydum =_=
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.