"İçersini sis kaplamıştı. Ama çoktan kalkmış olan gerçek sis değildi bu. Duvarlardan ve kaldırımlardan yükselen, sokakları hala dolduran öteki sisti. Bu, eşyanın yumuşayışının bir çeşidiydi. Kitaplar yine yerlerindeydi. Abece sırasına göre dizilmişler rafların üzerinde. Kara ya da kahverengi sırtları ve etiketleri görülüyor, UP lf.7996 (Genel Kullanım - Fransız Edebiyatı) ya da UP sn (Genel Kullanım -Doğa Bilimleri). Ama... nasıl açıklayacağımı bilemiyorum. Genel olarak, bu tıkız kitaplar, soba, yeşil lambalar, koca pencereler ve merdivenlerle birlikte geleceği sınırlarlar. Bu duvarlar arasında kalındıkça, gerçekleşecek olan her olay, sobanın ışığında, ya da solunda gerçekleşecektir. Başını elinde taşıyan Saint Denis bile içeri girse; sağdan girmesi, Fransız Edebiyatına ayrılmış raflar ile kadın okurların masası arasından geçmesi gerekecektir. Yere basmayıp da yirmi santim yüksekten uçsa bile, kanlı boynu tam üçüncü rafın hizasına gelecektir. Bu nesneler, böylece, hiç olmazsa olasılığın sınırlarını belirliyorlar.
Oysa bugün hiçbir şey belirledikleri yok. Hatta kendi varlıkları bile sorguya çekilmişe benziyor. Bir andan ötekine geçerken, güçlük çekiyorlar sanki. Okuduğum kitabı avucumda kuvvetle sıkıyordum, ama en güçlü duyum bile körelmiş. Hiçbir şey gerçek değil gibi; birden kaldırılabilecek bir karton dekorun ortasındayım sanki. Dünya, dertop olarak, soluğunu tutarak bekliyordu. Geçen gün, bay Achille'in beklediği gibi, bunalımını, Bulantısı'nı bekliyordu."