Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

2021-LGS Sonrası:
Üniversiteler meslekleri açtıkları bölümlerle belirliyor. "Ülkenin hangi mesleğe ihtiyacı var?" meselesinden uzak bir yaklaşımla (ilimler tasnifi ile) hareket ediyor. Öğrenci sınav sürecinde şu soruyla muhatap oluyor: "Hangi üniversiteyi ve hangi bölümü seçmeliyim?". Oysa öğrencinin üniversiteye soru sorması gerekir: "Sizin üniversitenizde ve açtığınız bölümde okumayı niçin tercih edeceğim?" Öğrencinin üniversiteye bu soruyu yöneltebilmesi için 1980 öncesine kadar sahip olduğumuz iktisadî yapıyı idrak etmesi gerekir. 1980 öncesinde Türkiye bir esnaflar, zanaatkârlar toplumu idi. Diğer ifadeyle genç birinin ticaret ve zanaat erbabı olduğunda hayatı kurtulmaktaydı. 1980-2020 arası süreçte toplumun zanaat-ticaret hayatından tedrici olarak soğuduğunu ve "tatil", "özlük hakları" gibi imtiyazlı hayatları tercih ettiğini görüyoruz. 1980 öncesinde herkesin gözü ticarete atılmak iken zamanla ticaret erbabı sosyal itibarını yitirdi. Toplumun eğitim üzerinden "garantili ekonomik hayat" beklentisi entelijansiya (aydınlar sınıfı) imalatıdır. Peki acaba ülkenin bu kadar entelijansiyaya (üst kültür kadrosuna) ihtiyacı var mı? Ülkenin alt yapıyı çalıştıracak insan kaynağına ihtiyacı yok mu? Üniversite eğitiminde bu derece genç nüfus tahsisi Batı kültürünün tüketicisi bir katman imal ediyor. Bu katman, "kültür müşterisi" olarak konumlanmış durumda. Kültür müşterilerinin ebeveynleri ise mevcut (işleyen) ekonominin son emekçileri. Yani eski alt yapının işleticileri. 50 yaş üstü kuşağın ürettiği artı değer şimdilik yeni gelen kuşağı finanse ediyor. Genç nesil 35-50 yaşına geldiğinde kendisinden sonra gelen kuşakların kültür müşterisi olarak taleplerini karşılayabilecek bir artı değer üretecek mi? Bundan kuşkuluyum. Bir toplumun ekonomik faaliyetleri "kendi için bilinç" eseri midir? Yoksa "kendinde bilinç" olarak önünde bulduğu bir ekonomik yapı mıdır? Eski zamanlarda maceraperestler tüccarlar ve hacılardı. Tüccarlar ve hacılar uzun seyahatlerle ekonomik bir faaliyette bulunur ve "kendi için bilinç" denebilecek anlayışla toplumlarının kaderini değiştirirdi. Modern insan bilginin üniversiteden alınması tekelini onaylamış bir seküler dindardır. Cahit Zarifoğlu'nun otostop yaparak Avrupa'yı dolaşmasını kıskanmışımdır. Onu bir tür "hacı" kabul ederim. Yürümeye Övgü isimli kitapta Avrupa'da bir geleneğin gençleri yürüyerek dünyayı dolaşmaya yönlendirdiği ve "yürüyüşün tinsellikleri"ni yaşadıktan sonra onların iş sahibi olmasının istendiği anlatılıyordu. Hz. Peygamber tüccardı. Türkler de tüccardı. Bunun büyük uyanışlara vesile olduğunu düşünüyorum. "Rızkın onda dokuzu ticarettedir." Hiç bir İslâm tarihçisi, İslâm'ın tüccar bir toplumda geliştiğini inkar edemez. Yine hiç bir tarihçi Osmanlı'nın tüccar bir toplum (ahi-feta) hareketinden doğduğunu inkar edemez.
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.