Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İlim mi irfan mı
Kıymetli dostlarım; Birkaç yıl önce yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşarak iki kelam etmek istiyorum. Görev yaptığım eski okullardan birinde öğrenciler arasında bir grubun efendimiz için 'Muhammed peygamber' ifadesini kullandıklarını öğrendiğimde hayretler içerisinde kalmıştım. Zira böyle bir ifadeyi şimdiye kadar ne köylüden ne de şehirliden duymuştum. Yalnızca tek parti döneminde yazılmış tarih kitaplarında “Muhammed peygamber Arabistan’a İslamiyeti getirdi.” Gibi birkaç ifade hatırlıyorum. Bu öğrenciler efendimiz için hazret kelimesini niçin kullanmıyorlardı? Neden o mübarek ismin telaffuzunda daha edepli davranmıyorlardı? Bunun sebeplerini öğrenmek için onlarla bir araya geldik. Ve uzun uzun konuştuk, fakat onları ikna etmeye nefesim yetmedi. Konuştukça fikirleri daha da perçinleniyordu. Kendilerinden öyle eminlerdi ki; 'hocam! Allah Kur'anda ya Muhammed diye hitap etmiyor mu? Biz de öyle hitap etsek ne olur? Sonra Âdem peygamber, İbrahim peygamber vs. demiyor muyuz? Muhammed peygamber desek niye saygısızlık olsun?' Şeklinde pek çok itiraz getirdiler. Ve daha pek çok şey dediler, herkes kulmuş, ölümlüymüş, ilahlaştırmamak lazımmış vs… İlim, dediler, bilim dediler, pozitivizm dediler… Anadolu’da hiç mektep yüzü görmemiş fakat aile büyüklerinden aldığı irfanla efendimize derin saygı besleyen insanları hatırladım. Hiç okula gidememiş dedelerimizi, okuma yazma bilmeyen fakat efendimizin ismini duyunca kalpleri ürperen babaannelerimizi… Babam peygamber kelimesini dahi düzgün söyleyemez ‘peyvamberimiz’ derdi. Fakat O’nun ismi anılınca oturuşunu düzeltir, elini kalbine götürerek Salavat okurdu. Çünkü Anadolu’nun irfanı böyle emrediyordu. Sultan Hamid Medine’deki rayların üzerini keçe ile kaplatmıştı, efendimiz ve ashabı şimendifer sesinden rahatsız olmasın diye. Sultan Abdülaziz hasta yatağında yatıyordu. Yaveri izin isteyerek içeri girdi, Medine’den mektup geldiğini söyledi. Sultan gücünü toplayıp kalkmaya çalıştıysa da başaramadı, yaverinin yardımıyla yatağa oturdu, mektubu aldı üç defa öperek alnına getirdikten sonra “Evladım” dedi,” “Efendimizin diyarından mektup gelmiş, hürmetsizlik bize yakışmaz….” Onlar böyleydi… Ne demek istiyorum? Eğitim, ilim ile irfan beraber el ele kol kola ilerlediğinde ancak amacına ulaşabilir. Aksi takdirde yaptığımız havanda su dövmekten öteye geçemez. İrfanı aktaramazsak 1ne olacak bu gençlerin hali” diye daha çok şikayetleniriz. Kural nettir: Önce yaşa sonra yaşat. Önce aydınlan sonra aydınlat… İmam-ı Rabbani Hz. -ki efendimizden yaklaşık bin yıl sonra dünyaya geldiği için kendisine ikinci bin yılın yenileyicisi anlamında ‘müceddid elf-i sâni’ denir- şöyle söylemiştir: “Feyizsiz ilim zehre munkalip olur.” Yani Allah’ın nuru, Allah’ın feyzi olmadan elde edilen her şey zehre dönüşür. İster ilim olsun, ister ticaret olsun, ister siyaset olsun… Ne demişti Niyazi Mısrî: Savm-u salat-ı hac ile sanma zahid biter işin, İnsan-ı kâmil olmaya lazım olan irfan imiş…” Evet, bize ilimden önce irfan lazım…
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.