Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hayatımın nehri bilmediğim iç denizlerde kayboldu. Pessoa Irmaklarımın altından akan ırmak. Cahit Zarifoğlu Şiir ile su arasında nasıl bir mânâ kurbiyeti vardır? Şiirdeki suyu ele alınca sanırım hacimli bir doktora tezi olurdu. Peki ya sudaki şiiri nasıl ele alabiliriz? Yahya Kemal, Ahmet Hâşîm, Tanpınar... Açık Deniz, O Belde, Bursa'da Zaman ve daha niceleri hücum ediyor aklıma. İtiraf edeyim sudaki şiiri anlatmak için onlar da, şiirde suyu kullanmak zorunda kalmışlardır. Suyu edebiyatta hep farklı kalıplarla düşünürüz. Deniz, dalga, kuyu, yağmur, dere, gözyaşı, ırmak...bunlar suyun boşaldığı kalıplardır lügatimizde. Su, esas itibariyle kendisi de bir kalıptır, mazmundur. Zımnîdir, yani gizlidir, suyun ardında gizli bir maksat vardır. Su ve suyun kalıpları ile anlatmaya çalıştığımız kendimize dair olandır. Benzetmenin tüm unsurlarını geride bırakarak kendimizi suya bırakışımıdır. Su Karidesi'ndeki su Hz. Peygamberdir mesela, O Belde'deki mai deniz, bir nehr-i dûr ile mahdud hayal serhaddidir. Pessoa ile Cahit Zarifoğlu'dan iki kısa cümle iktibas ettim yazımın başında. Kaybedilen iki ırmaktan söz ediyorlar. Pessoa bilinmeyen iç denizlerde kaybettiğini ifade ediyor ırmağını. Zarifoğlu ise ırmağının üzerini başka bir ırmağın örttüğünden şikayetçi. Nedir bu kaybolan ırmak Allah aşkına!? Irmak diyerek hangi mahrem yanlarının üzerini örtüyorlar? Hangi duygudur suların altına gömerek kaybetmek istedikleri? Hangi varlık sancısıdır anlatmak isteyip de suya salıverdikleri? Aklıma Hz. Musanın Nil Nehrine bırakılışı geliyor. Musa Kelimullah! Of! O Musa daha sonra iki denizin birleştiği yerde Hızır ile buluşacak! Bizim de kaybettiğimiz ırmaklarımız yok mu? Yeraltı sularımız, dip akıntılarımız, med cezirlerimiz, dalgalarımız, dipsiz kuyularımız, göz yaşı pınarlarımız, âb-ı hayatlarımız? En son ne zaman içimizdeki bebek Musayı nil nehrine bıraktık? Hadi doğrudan söyleyeyim; ağladık? O göz yaşı Allah'ın sohbet edeceği bir varlık üsaresi değil mi? Son olarak Pessoa'nın yukarıda alıntıladığım cümlesinden sonra Narkisos'u zikretmesi bana çok manidar geldi. Bu yazıyı yukarıdaki cümle ile tamamlayacaktım ki değeri bir büyüğüm bir film önerdi. Müze Ziyaretçisi...Denizin altında gizlenen bir çölden haberdar oldum. "Karşında duruyorum Tanrım ve ruhum avucunda bir toz gibi.  Tanrım, sonsuzca yıldızla elinin içinde duy yakarışını bir kum tanesinin. Çünkü kum taneleri sayısızdır ve zamanın çölleri sınırsızdır."
·
208 görüntüleme
Şeb_i yelda okurunun profil resmi
Abi yine suyla ilgili bir yazın vardı. "Kendi nüshasını aramak" demiştin. Burada da benzer olarak "kendimizi suya bırakışımız" ifadesini kullanmışsın. Şunu fark ettim; kendimizden suya yansıtılan her ne ise suda beliren görüntü aslında hiçbir zaman görenin gördüğünden ibaret olmuyor. Bu ister edebiyatla olsun, ister şiirle, ister sanatla... "Sızıyı gideren su, suyun sızladığını kimseler bilmez." İşte suyun mestûr oluşu! Hem kendini hem içine atılanları örtüyor. "Hangi varlık sancısıdır anlatmak isteyip de suya salıverdikleri?!" Burası da bir düğüm oluyor bende. Bu yazınla diğer yazın şeffaf bir iple birbirine bağlanmış gibi. İkisini birlikte okudum. Çok da hoş oldu. 👌
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.