Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1232 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
21 günde okudu
Normalde bir kitabı bitirdiğimde kısa sürelik bir molanın ardından buraya gelip inceleme yazabiliyorum. Fakat Sanderson kitapları beni hep düşünceli bırakıyor ve bırakın inceleme yazmayı, bitirdikten sonra okuduğum kitabın bütünlüğünü kavrayabilmek için uzun uzun düşünüyorum. Rhythm of War’ı bitirdikten sonra ilk işim yürüyüşe çıkmak oldu, çünkü şimdiye dek okuduğum bunca Cosmere kitabından öğrendiğim parçaların zihnimde teker teker bütünleşmesi zaman aldı — hala sürüyor. İncelemeye başlamadan önce kısa bir bilgilendirme: Okuyanlar ve benim için kolay olsun diye 3’e böleceğim: 1. “Spoiler”sız kısım 2. “Spoiler”lı kısım 3. Cosmere kısmı (bu kısım Cosmere’in diğer kitaplarına dair spoiler içerecek.) 1. “Spoiler”sız kısım Eğer bana Rhythm of War diğer kitaplara göre nasıldı, diye sorulacak olursa net bir şekilde daha iyiydi veya kötüydü diyemem çünkü her bir Fırtınaışığı kitabı ayrı nitelikleriyle birbirlerinden daha güzel. Bu kitap fiziksel savaştan ziyade mental savaşlara daha çok öncelik vermişti ve inanın, Brandon Sanderson’ın mental konulara ayrıntılıca değinişi ihtiyacım olan şeymiş, okurken bunu fark ettim. Gerçek hayatımızdaki zorlukları fanteziye öyle güzel uyarlıyor ki okuduğum sırada kendi yaşadığım olaylarla bağdaştırdığım birçok şey oldu ve daha önce böylesine bir hissi hiçbir fantastik kitapta yaşamamıştım. Bu kitap Sanderson’ın sadece basit bir büyü sistemi yapıp geçmediğinin bir kanıtı gibiydi. Sistemin derinlerine girmekle kalmamış, büyünün varlığında bilimin yok olmayacağını, “büyü”yü araştıracağı gerçeğini göstererek bilimi de seriye katmış. Hem bu kadar iyi düşünebilmiş kurgulayabilmiş hem de anlatabilmeyi başarmış. Diğer kitaplara göre biraz daha yavaş solukluydu, en azından sonlara kadar. Fakat eğer Cosmere ile de genel olarak ilgileniyorsanız asla kaçırmamanız gereken bir kitaptı. 2. “Spoiler”lı kısım Navani. Navani’nin karakter gelişimi şimdiye dek okuduklarımdan en mükemmeliydi galiba. Raboniel ile arasındaki ilişkiye kendimi o kadar kaptırdım ki, başta sıkıcı bulduğum bölümler sonradan sihirli bir hal aldı gözümde. En nihayetinde Sibling ile bağ kuruşu da inanılmazdı. Kitabın başında Gavilar’ın Navani’ye tavrı beni öyle yıkmıştı (Gavilar’ı öyle hayal etmiyordum) ve Sibling’in de onu bağ kurmaya değersiz bulduğunda sahiden üzülmüştüm. Ama o da bir Bondsmith olduğunda duyduğum tatminliği anlatamam. Kaladin... bir önceki kitabın yıkımlarını hala taşıyordu ve kendimi Kaladin’le öyle bir bağdaştırmışım ki kitabı okurken ruh halim tamamen Kaladin’e bağlı gibiydi. Eğer sonu da -göreceli bir şekilde- mutlu olmasaydı yıkılabilirdim onunla beraber. Teft öldükten sonra bir anlığına gözlerindeki renk değişiminden bahsedildiğinde dedim ki “tamam, Odium kaptı bunu” ama geri dönüşü şahaneydi. Bu arada Moash’ın ısrarla “Kaladin öldürülemez” demesinin altında başka sebep var sanki, o kısım beni biraz meraklandırdı. Shallan önceki kitapta beni biraz rahatsız etmişti lakin bu kitapta neden bilmiyorum, biraz daha hoşuma gitti: Mraize’den aldığı teklif, ne yalan söyleyeyim, beni bile Kelek’i öldürmeye ikna etmişti. Ghostbloods’un sahip olduğu bilgilere sahip olmak? Gerçekten Cosmere merakım iyi niyetimin önüne geçti okurken. Bir yerde “Formless kazansa Shallan kötü karaktere dönüşse ama bari biz de Cosmerele ilgili bir şeyler öğrensek” dediğimi hatırlıyorum. Her neyse, Formless’ın sonuç olarak Shallan çıkması bence sunulan güzel bir plot-twistti. Shallan’ın sonunda Adolin’e açılması beni daha da rahatlattı açıkçası. Ve Veil’in gidişine garip bir şekilde çok üzüldüm. Shallan’ın farkında olmadan öldürdüğü Cryptic’e gelince... o kısım biraz sonradan eklenme gibi geldi — ki bu Sanderson okurken nadiren karşılaştığım bir şey. Ölü Cryptic önceden sunulabilirdi, başka bir kitapta belki. Jasnah’nın bölümlerinin daha fazla olması için ruhumu Odium’a verirdim. Jasnah gelecekte Cosmere içerisinde görmek isteyeceğim karakterlerden, etkisinin Roshar’ı aşmasını sahiden diliyorum. Fantastik bir karakteri bu kadar idolize etmek doğru mu bilmiyorum. Jasnah ve Wit arasındaki ilişki, öte yandan, yine ihtiyacımın olduğu ama fark etmediğim bir şeymiş. İkilinin sırf Odium’la değil aynı zamanda Sleepless’lerle de uğraştığı gözümden kaçmadı, Cosmere kısmında değineceğim. Venli kısımlarında biraz sıkıldım. Bunu üzülerek söylüyorum ama Venli konusunda Eshonai’a olanlardan ötürü önyargılıydım zaten ve kitabın başında bile sıcak bakmıyordum karaktere. Kitap ilerledikçe biraz daha ısındım sahi ama yine de, kitabın sonunda bile tatmin etmedi beni çok. Öte yandan en son Eshonai’a ayrılan sahne beni derinden yaraladı. Teft’in ölümünden daha çok sarsılmış olabilirim. Taravangian psikolojimi deşti kitap boyu. Kitabın başında bir yerde “Aslında Taravangian’ın amacı iyi, bi Dalinar’la anlaşsalar çözülecek bu iş, seviyorum ben Taravangian’ı” dediğimi hatırlıyorum kendime. Ama sonra Nightblood’un Odium’u korkuttuğunu öğrenince Dalinar yerine Szeth’e güvenmeyi seçti ve bu beni delirtti cidden. “Szeth anlar” diye açıklamaya çalışması daha korkunçtu, Szeth nasıl anlayacak ne yapması gerektiğini zaten zihni yerinde değil. Ama Dalinar gelip dinliyor seni. Bilmiyorum, belki Taravangian’ın amacı asla iyi olmadı. Kendini bile kandırabiliyordu, belki. Ya da Cultivation tarafından fazla yönlendirildi, bu açıdan onu da hatalı görüyorum. 3. Cosmere kısmı Bodozlama girmek gerekirse: Yav arkadaş madem kimse tutamayacak bu Odium shardını niye daha güzel önlemler almadınız ya. Hadi Rayse şerefsizdi Taravangian minnoş minnoş aldı shardı da şeytana dönüştü. Yani Adonalsium’u parçalayan insanlar ODIUM adlı bi shardın ne kadar sorun çıkarabileceğini akıl edememiş mi? Yani??? RUIN de vardı bi de. Neyse, ciddiyetimi geri kazanıp devam etmem gerekirse: Öncelikle metaller cosmere içinde benzeri işlevlere sahip, bu kitap bunu kanıtladı. İlk kısmın bölüm başı notlarında fabrial yapımları anlatılırken verilen metallerin özellikleri Sissoylu’daki metallerin özellikleriyle oldukça benzer. Shallan’ın kullandığı aygıt seon Elantris’ten. Zahel (Vasher) gibi insanlar bir amaçla fazla bütünleşerek yaşamaya devam edebiliyor, sprenler gibi. Yine Sazed’den mesajlar vardı galiba, çok emin değilim. Hoid’elerdi ama. Axindweth’in olayını tam anlayamadım. (Venli’ye Ulim’li taşı veren kadın) Ha bir de White Sand. Resmen her şey birleşmiş gibiydi. Wit neden Sleepless’ler tarafından dinleniyordu? Sleepless’ler Odium’a karşı sanıyordum. Diğer gezegenleri koruma hedefleri de yok muydu... Bilmiyorum. Shallan’ın başta Restares sandığı “sixteen”den şüphelenmem gerekiyor mu yoksa Sanderson dalga mı geçiyor yine emin değilim. Tıpkı Atium ve Lerasium gibi her shardın kendi metali var sanırım. Raysium da var çünkü. Ishar insanları Roshar’a yönlendirmiş (Ashyn’den). Ayrıca Bondsmith güçleri yaratım güçlerinden, Dalinar Odium’un dahi bu güçlerden korktuğuna inanıyor. Thaidakar. Başta, neden bilmiyorum, Mraize’i Kelsier sandım fakat Thaidakar’la ilgili Wit’in “Lord of Scars” deyişinden sonra... Of. Neden Kelsier’ın örgütleri hep yarı kötü yarı iyi oluyor? Gelelim tamamen Wit/Hoid’den bahsedeceğim kısma. Sf 914’te Wit bir ejderhanın Roshar’da olduğunu ama gerçek formunu gizlediğini söylüyor. Çok mu uyduruyorum bilmiyorum ama... Chiri-Chiri? Secret History’de ilk Cephandrius’u gördüğümde Hoid’in bir başka ismi olduğunu düşünmüştüm zaten ama bu kitapta görünce gerçek ismi olabileceğine inanmaya başladım. Sanderson konuya dair başka açıklama yaptıysa bilmiyorum. Her neyse, Zahel kitapta onun zamanında Hoid’e “Dust” dendiğini de belirtti. Hoid “benim geldiğim yerlerde cisimlere nefes üflenebilirdi” gibi bir cümle kurdu bir yerde, sayfayı kaydetmeyi unutmuşum. Hoid’in Nalthis’te bulunduğunu biliyoruz ama oralı olup olmadığı belli değil diye biliyorum. Yine de Nefes’leri kullanabiliyor. Şimdiye dek yaptığı illüzyonları hangi büyüyle yapıyordu bilmiyorum lakin bu kitapta sonunda Design adlı bir sprenle bağ kuruyor. O da beni biraz şaşırttı, sonuçta spren de Hoid de sonsuza dek yaşamaya devam edecekse Hoid’in böyle bir sorumluluk almasını beklemezdim. Bir Lightweaver oluyor – ona yakışıyor zaten. Gelelim son kısma. Sahiden içim ürperdi. Hoid’in anılarının bir kısmını cisimlere üflediği Nefes’lerde saklaması ve onları anlaşmayla koruyamaması... Beni, cidden, cidden bir korku kitabı okumuşçasına ürpertti. Taravangian Hoid’in hafızasıyla oynayabiliyor. Şu cümleyi düşündükçe geriliyorum. Şimdiye dek Hoid hep diğer var olan tüm karakterlerden üstün gördüğüm bir karakterdi, diğer shardlardan bile. Hiçbir tehlike onun için sorun değil, gibi geliyordu fakat bu kitapta fark ettik ki Taravangian Hoid için bir tehdit oluşturuyor — hem de o dahi farkında olmadan.
Rhythm of War
Rhythm of WarBrandon Sanderson · Tor Books · 2020140 okunma
·
791 görüntüleme
İdil Drita okurunun profil resmi
İncelememin son kısmına araştırma sonrası ekleme yapıyorum: (SPOILER!) Son bölümün adı fark ettiyseniz “Dirty Tricks” ve bölüm başında Hoid insanların nasıl kandırılacağını anlatıyor. Bu yüzden okurların aklına şu soru takılmış: Taravangian mı Hoid’i kandırdı Hoid mi Taravangian’ı? Warbreaker’da eğer nefeslerde eksilme olursa falan insanın ıslığının da bozulduğuna dair bir sahne vardı. Kitap sonunda Hoid ıslığının bozuluşunu fark ediyor, yani, Odium’un onu kandırdığını anlayıp oynamaya devam etmiş olabilir. Bir de insanlar Hoid’in başta atıp tuttuğu bozuk paranın Coppermind olabileceğini söylüyor (sissoyluda anıları yüklemek için kullanılan metal) ve Hoid’in zaten feruchemist olduğu onaylanmıştı diye hatırlıyorum. Öte yandan Sanderson Rayse iki kez yenildi diye onun yerine Taravangian’ı Odium’a çevirdi ve daha ilk sahnesinde Hoid’e yenilmesi doğru gelmiyor, o yüzden Hoid sahiden kandırılmış olabilir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.