Düşünün ki
Sonya, Lujin’in bütün niyetlerini önceden biliyordunuz, böylece Katerina İvanovna’nın,
onun çocuklarının, ek olarak da (kendinizi bir
hiç olarak gördüğünüz için ek olarak diyorum)
kendinizin tümüyle mahvolacağını (hem de
kesinlikle) biliyorsunuz! Poleçka’nın da öyle…
çünkü o da aynı yolun yolcusu… Evet, böyle bir
durumda, eğer her şey sizin elinizde olsaydı,
yani birilerinin yaşaması ya da ölmesi, diyelim
Lujin’in yaşaması ve alçaklıklarına devam
etmesi ya da Katerina İvanovna’nın ölmesi size
bırakılmış olsaydı, nasıl bir karar verirdiniz?
Bunlardan hangisi ölmeli size göre? Evet,
soruyorum.
Sonya kaygılı gözlerle bakıyordu ona.Bu
dolambaçlı, bu uzaktan uzağa bir şeyler
hatırlatan sözlerde özel bir şeyler sezer gibi
olmuştu.
— Böyle bir şey soracağınız içime doğmuştu,
–dedi; dikkatle, merakla bakıyordu
Raskolnikov’a.
— İyi, öyle olsun; ama siz söyleyin bana:
Kararınız ne olurdu?
Sonya yüzünde bir tiksinti anlatımıyla:
— Olmayacak şeyler üzerine neden soru
soruyorsunuz bana? –dedi.
— Öyleyse, Lujin’in yaşaması ve
alçaklıklarına devam etmesi daha iyi? Buna da
mı karar verecek cesaretiniz yok?
— Bu Tanrı’nın işi, ben nereden bilebilirim?..
Hem ne diye bana böyle hiç sorulmayacak
şeyleri sorup duruyorsunuz? Böyle anlamsız boş
şeyleri? Hiç böyle bir şey benim kararıma
kalabilir mi? Filancanın yaşamasına, filancanın
yaşamamasına karar vermek hakkını bana kim verdi?
Raskolnikov somurtarak:
— Tanrı’nın işi dediniz miydi, artık konuşacak
bir şey kalmıyor demektir, –diye homurdandı.