Lisede Edebiyat dersinde bir gün öğretmenimiz, hikaye yazmanın roman yazmaktan hep daha zor olduğunu söylemişti. Roman gibi uzatamazsınız, birden fazla konudan bahsedip sonunda hepsini bir noktada birleştiremezsiniz hikayede, zaten bunu yaparsanız roman yazmış olursunuz, demişti. Hepi topu birkaç sayfada ne anlatacaksak anlatmalıymışız hikayede. Zaman, mekan, karakter sayısı vb. tüm kurgu etmenlerini sınırlı şekilde kullanmak zorundasınız. Bu şekilde ortaya böyle güzel anlatımlı, düşündüren, insanın kendi hayatının da yorumlamasını o kısıtlı kurgular ekseninde bile yaptırabilen bir eser ortaya koymak ne zor... Şimdi anlıyorum öğretmenimin ne demek istediğini. Normalde, pek öyle hikaye okuyucusu değilim. Bugüne kadar okuduğum hikaye kitapları bir elin beş parmağı kadardır belki:) Ama Gazoz Ağacı’ndan sonra iyice merak saldım hikaye okumaya. Artık daha çok okuyacağım.
Aksal’ın bu hikayeleri öyle güzeldi ki... İçerisinde beğenmediğim çok az oldu. Neden beğenmediğimi tam olarak bilmiyorum aslında. Anlamsız bulmuşumdur diyemem, belki de ben anlamamışımdır. Herkese aynı anlamı düşündürtseydi zaten yazılanlar, çok da anlamlı bir iş yapılmamış olurdu değil mi?
Kendi hayatıma, çevremde gördüğüm olaylara dair adını koyamadığım, bir duygu hissedip de o duygunun ne olduğunu bir türlü bulamadığım zamanlarım çok olmuştur benim, hepimizde olduğu gibi. İşte bunların büyük kısmına karşılık buldum bu hikayelerde... En çok da bu yönünü sevdim zaten kitabın. Kendimi daha doğru ifade edebilmem için, yeni cümleler öğretti bana. Artık sürekli kullanacağım ifadelerim oldu.
En çok beğendiğim ve dönüp dönüp tekrar okuyacağım hikayeler ise:
Bir Sabah, Bir Apartımanda
Gazoz Ağacı
Çekirdek
İki Kişi Arasında
Düşüncemin Konuklarından Biri
Vav’lar
Jerry Lane
Keyifli okumalar dilerim.