Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

merasimle defnedilmesini söyledi. Fatih Sultan Mehmed şehrin fethinden sonra, fonksiyonunu büyük ölçüde yitirmiş olan Ortodoks Kilisesi’ni, Hıristiyan halkın temsil edilmesi için yeniden ihya etmiş; Patrik Gennadios ise İstanbul Ortodoks Kilisesi’nin reisliğine atanmıştır. Yahudi cemaatine, havralarına sahip olma hakkı tanınmış, Ermeni cemaatinin başına da, Bursa’dan çağrılan Ovakim patrik tayin edilmek suretiyle cemaatler arasında bir denge kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmed, saraydaki bir ziyafete davet ettiği patrik Gennadios’a taç ve asa verip; “Dostluğumdan her zaman faydalanabilirisiniz. Seleflerinizin her konudaki hak ve ayrıcalıklarına sahipsiniz.” diyerek, patriği Bizans dönemindeki protokol kurallarına uygun bir törenle, kendisine ikametgâh olarak tahsis edilen Havariyyun Kilisesi’ne kadar uğurlatmıştır. Padişahın patriğe verdiği beratta da özetle şunlar yazmaktadır: “Kimse patriğe tahakküm etmesin. Kendisi ve maiyetindeki papazlar her türlü umumi hizmetlerden devamlı surette muaf olsunlar. Rum ahali izdivaç ve definleri ile sair adetlerini Rum kilisesi usul ve kaidelerine göre eskiden olduğu gibi yapsınlar.” Bu tarihten itibaren patriğin itibarının yüksek tutulmasına önem verilmiş, Filistin, Kıbrıs, Rus ve Balkan ulusları İstanbul Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Patriğin emrine yeniçerilerden oluşan bir muhafız birliği verilerek güvenliği de sağlanıştır. Bu hoşgörünün temel sebebi, elbette İslamiyet’in diğer din mensuplarının inanç ve ibadet hürriyetine verdiği önemdir. Hazreti Peygamber’in (s.a.s.), Hulefa-i Raşid’in’in ve diğer İslam halifelerinin uygulamalarıyla tarih buna şahittir. Diğer taraftan Fatih, bu uygulamayı yaparken şu planı gerçekleştirmek istemiş olmalıdır: Kiliseler arasındaki ayrılığı devam ettirerek Doğu Hıristiyanlarını patrikhane aracılığıyla devlet otoritesine bağlamak, böylece Rumlar ve diğer Balkan milletleri üzerinde oluşabilecek Latin-Katolik etkisini önlemek. İlk Emevi Halifesi ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) vahiy kâtiplerinden Hz. Muaviye dönemindeki İstanbul kuşatmasında (669) şehit düşerek surların dibine defnedilen, Mihmandar-ı Nebi (s.a.s.), Ebu Eyyub el Ensari Hazretleri’nin kaybolmuş olan mezar-ı şerifi, ilerleyen günlerde Akşemseddin’in kerameti ile keşfedilecektir. Kabir açıldığında İbranice; “Ebu Eyyub’un kabridir.” yazılı mermer bir taş bulunmuştur. Padişahın talimatıyla, mezarı ve türbesi inşa edildikten sonra, yanına cami, medrese ve imaret inşa edilmiştir. Müslümanların ilk İstanbul kuşatmasında şehit düşüp sekiz asır boyunca fetih aşkını canlı tutarak fethi bekleyen şanlı sahabe, bundan sonra şehre apayrı kutsi bir hava teneffüs ettirecektir.
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.