Mavidir incelen uykunun güneşleri, tıpkı senin sabahtan bir
saat önceki saçların gibi.
Onlar da bir kuşun mezarının üstünde biten otlar kadar
çabuk büyür.
Onlar için de çekicidir, bir rüya olarak hazzın gemilerinde
oynadığımız oyun.
Zamanın tebeşirden kayalıklarında onlar da
karşılaştılar hançerlerle.
Derin uykunun güneşleri ise daha bir mavidir: senin de
yalnızca bir kez öyleydi saçlarının kıvrımları:
Bir gece rüzgârı olmuş, dinleniyordum kız kardeşinin satılık
kucağında;
saçların üzerimizdeki ağaçta asılıydı, ama sen yoktun.
Biz dünyaydık, sen ise bir çalılıktın büyük kapıların önünde.
Ölümün güneşleri beyazdır çocuğumuzun saçları gibi:
o, dalgalardan çıkıp gelmişti sen kumsalda bir çadır
kurduğunda.
Ve çekmişti mutluluğun hançerini başucumuzda sönmüş
gözlerle.