Gönderi

Güçsüz bir mıknatısın büyük bir demiri taşıdığını düşünün, aynen öyle yaşıyorum işte. Ha düştü, ha düşecek. İnatçı ama güçsüz. Büyük bir girdabın içine çekiliyormuşum gibi. İçine çekildiğim girdabı yaratan, girdabın bulunduğu denizi yaratmamış gibi. Terkedilmiş bir evin eşyalarının arasından türemiş yeni bir bakteri türü gibi, oradan oraya kendimi seğirip duruyorum. Geride kalan her şeyi öldürüp, yeni bir hayata başlamaktı niyetim. Evvelimde yaşanan her şeyi geride bırakıp refah bir hayat yaşamaktı, hayatın bir kez de bana pamuk şeker uzatmasını beklemektı. Ta ki, hatırlamaların nöbeti başlayana kadar. Sonuna gelinmiş bir hikayeniz varsa, yenisini yazma çabanız beş para etmiyormuş. Kendimi toparlamak adına birkaç şehir gezdim, büyük bir şehrin en işlek caddelerinde gezerken, etraftaki binlerce nesneye rağmen, dikkatimi çeken ilk şey kanalizasyon çukurları oluyor. Ne dinlediğim şarkılarda anlam buluyorum, ne yediğimden, ne içtiğimden tat alamıyorum. Yarım kalmışım. Ne yarımı, çeyrek. Müptezeller gibi sigara içmekten renk atmış dudaklarım kalmış geriye bir tek. Neyse bunu geçelim. Oturmuş bunları sayıklıyorum fazla gelmiş çeyrek beynimle. Adımlarımız hep ölüme ekleniyor. Ne söylersek söyleyelim, kimsenin hiçbir şeye fayda etmeyeceği, söylenen/yazılan hiçbir şeyin, hiçbir zaman okunmayacağı, kimsenin bizi si*lemeyeceği gerçeğini değiştirmeyecek. Tıpkı ter döküp, göç eden diğer insanlar gibi, hikayenin sonunda cansız bir bedenle uyanacağız bir sabaha..
·
192 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.