Freud ile aynı dönemlerde yaşayan Avusturyalı yazar, Freud’un felsefesine duyduğu ilgi hasebiyle tıp eğitimi alarak psikanalize yönelmiş. Freud’un zihnini uzun yıllar işgal eden ve ona yeni hedefler -ya da engeller- koyan fikirleriyle tanınmış. İşte bu fikirleriyle hemhal olmuş bu kısa romanda “edebiyat-psikanaliz” karması ile karşılaşıyoruz.
Kitap, iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalandığını öğrenen eril karakterin bunu sevgilisine açıklaması ile başlıyor.
Başta bu durumu kabullenemeyen kadın, durumun hassasiyeti ve ona olan derin sevgisiyle “onsuz bir hayat yaşayamayacağı” söylemi, her ikisi için de bir kırılma noktası olacaktır.
Başta büyük bir şevkle sevgilisine bakan kadının zamanla hastanın egoist tutumu, obsesyonu ve üzerine çöken ölüm korkusuyla daimi olarak tekrarladığı “Yalnız ölmek istemiyorum, dediğinin arkasında duracak ve benimle ölecek misin?” söylemleriyle psikolojisi bozulur.
Kimi sayfalarda Zweig etkisi yaratan kitap; ölümün kasvetli gölgesi altında, yaşama ve yaşama bakış açılarına dair pek çok kritiği içeriyor.