Osmanlı devleti, gerçekten de, -Sünni İslam mezhepleri arasında en uzlaşmacı olan- Hanefi mezhebine sahip çıkarak ve kanunlarını oluştururken dört mezhebi de hesaba katarak, İslam geleneğinin sınırları içinde en yüksek esnekliği gösterdi; böylelikle, imparatorluğun birbirinden apayrı Hıristiyan ve Musevi cemaatleri ile Sünni İslamın içindeki çeşitli mezheplerin yandaşlarını yatıştırmayı sağladı. Dahası, çeşitli tasavvuf akımlarını, şehir ekonomileri ve askeri örgütlenmeler içinde kurumlaştırarak, yerleşik kurallara uyum göstermeyen inanç ve uygulamaları temelde tasdik etmiş oldu.