Gönderi

480 syf.
5/10 puan verdi
Kocaman bir hayal kırıklığı
Serideki en ama en kötü kitaptı. Gerçekten diğer iki kitabı birer günde bitirmiş ve doyamayıp yeniden okuma listeme almış ben, bu kitaptan nefret ettim. Onca seri okudum ama hatırladığım kadarıyla hiçbiri tam üçüncü kitapta seriyi bu şekilde mahvetmemişti. Şimdi başlayalım bakalım kusurlarına. Çünkü kitapta sevdiğim tek şey Thomas ve Liza. Çünkü kitapta mantıklı hareket eden sadece ikisi var. Gerisi çöp. Yazarın belli bir şablonu var aslında. İlk iki kitabı okuyanlar bilir. Gizemli bir seri katil vardır ve aslında Audrey'in amcasının yanında otopsi yardımcıları olan Thomas ve Audrey bu katili bulmaya çalışırlar. Kitabın iskeleti tam olarak bu. Yazar bizi daha da cezbetmek için Thomas ve Audrey'in birbiriyle flört etmelerini de yazar ve kitap daha akıcı bir hal alır. İlk iki kitapta ikisinin romantik ilişki gelişimlerini de ideal bir şekilde okuduk. Ta ki bu kitaba kadar. Bu kitapta ilk ilgimi çeken çok sevdiğim ve aynı zamanda da beni çok ürperten sirk temasına sahip olmasıydı. Diğer romanlarda Karındeşen Jack ve Dracula'nın hakim oluşu gibi bu kitapta Houdini vardı. Eh, bu temaya bir de gemi macerası eklenince "Tamam," dedim "Kesin severim.". Zaten yazar iki kitapta kurgu bakımından yeterince iyi bir kaleme sahip olduğunu gösterdiği için direkt olumlu bir bakış açısıyla başladım. Bu kitabın en büyük hatası Audrey'in gözünden yazılmasıydı. İlk iki romanda Audrey, güçlü ve zeki bir genç kadındı. Fakat bu kitapta sanki Thomas onu kısıtlıyor gibi davrandı. Sirk müdürü Mephisto'dan (ki o da aslında diğer her karakter gibi cinayet şüphelisi) hoşlanmaya ve onunla anlaşma adı altında zaman geçirmeye başladı. Thomas'a "Babama söylemeden nişanımızı ilân edemeyiz," diyerek refakatçisiz yalnız görüşmeye karşı çıkan Audrey, Mephisto ile geceleri yalnız takılmayı geçtim onu öpmesine bile ses çıkarmadı. Thomas'a sevgisini dile getiremezken Mephisto'yu sevdiğini söyledi. Peki bu sırada cinayet ne alemde? İnsanlar böcek gibi avlanırken Audrey hanımefendi aşk peşinde koştu. Bu kitapta neredeyse her bölüm sonu bir kadın cinayete kurban giderken Audrey'in sorumsuzluğu beni çileden çıkardı. Thomas tüm cinayetleri derinlemesine incelemeye çalışırken Audrey "O mu? Yoksa bu mu?" derdindeydi. Sabrederek direndim ama sonlara yakın "Tamam Audrey akıllandı galiba," dediğim sırada Audrey bir gol atıp Thomas'a "Ben Mephisto'ya karşı bir şeyler hissediyorum," dedi. İç sesinden kendini savunması da "Benim gibi kafası karışık ve aslında evlilik istemeyen, özgürlük arzu eden biri yerine kendisini gerçekten seven, ona kendisini adayacak birine ihtiyacı var," gibi bir şey oldu. Eğer Thomas'ın hayatı tehlikeye girmeseydi Audrey hanımefendi ciddi ciddi Thomas'dan ayrılmıştı. Anca Thomas ölecek de Audrey hanımefendi o zaman Thomas'ı sevdiğini anlayacak. Böyle de salak kendisi. Bir diğer problem "Özgürlüğüm de özgürlüğüm!" diye direten Audrey'in Liza'nın seçimlerine müdahale etmeye çalışmasıydı. Yazarın yansıtmaya çalıştığı sözde feministlik (ki feminizm kadın erkek eşitliği demek) epey canımı sıktı. Liza ve Houdini'nin birlikteliğini kabul etmeyen Audrey sırf onların arasını bozmak için Mephisto ile işbirliği yapıyor. Çünkü Liza toplum gözünde kötü kadın konumuna düşebilirmiş, çünkü Houdini çapkın bir adammış. Yahu öncelikle Houdini'yi tanıyor musun ki böyle diyorsun? Mephisto, Houdini'nin başka birisiyle birlikte olduğunu söylediğinde ona nasıl güvenebildin? Audrey'in insanların dış görünüşüne bakarak onları yargılaması epey sinir bozucuydu. Audrey ayaklı ön yargı makinesi. Millete resmen burun kıvırıyor halbuki sen kimsin kendini ne sanıyorsun? Mephisto da sırf üst sınıf bir aileye ait olduğu belli olduğu için Audrey'in gözünde aklandı bence. Ayrıca yani maske takan bir adama nasıl güvenebilirsin ki? Ve onu nasıl Thomas'dan önde tutabilirsin? Adamın sosyal statüsü yüksek diye onunla takıldı, ondan hoşlandı. Şöyle dış görünüşüne bakarak yargıladı yani. Audrey ve Thomas, seride bir ekip, partner olduklarını dile getirirken bu kitapta Audrey'in başıboş, bireysel davranması, Thomas'dan sürekli bir şeyler saklaması da seriye uymayan bir durumdu. Yazar, bu romanda Audrey'i kendi kendisiyle çeliştirdi ve çelişkili karakterler benim tahammül edemediklerimin başında geliyor. Kitap sadece bir haftalık bir gemi yolculuğunu içeriyor. Mephisto ve Audrey anlaşma yaptıktan sonra toplam taş çatlasın 3 gece birlikte takıldılar. Ve tam 4 (dört!) gün içinde Audrey hanımefendi yüzünü bile görmediği bir adama kapıldı. Kitaptaki zamana göre geçen yazdan beri tanışık olduğu Thomas ile bir ilişkiye girmekten, etrafa nişanlı olduklarını duyurmaktan ödü kopan, kendisini kafese kapatıldığını sanan Audrey kalktı dört günde üç kuruşluk adamın peşinden gitmeye kalktı. Liza için endişe ettiği tüm kötü şeylerin başına geleceğini düşünmedi bile. Ayrıca Houdini'nin her yerde bir sevgilisi, onlarca flörtü olduğunu düşünen Audrey'in Mephisto gibi bir laf cambazına güvenmesi de oldukça çelişkiliydi. Yine statüden insan yargıladı yani. Ben katili, yazar saklamaya çabalasa da fark ettim çünkü becerememişti. Zaten yazar kitaba katili işaret eden ipucu da koyamadı çünkü Audrey'i cinayetin peşine düşüremedi. Onu aptal bir aşk üçgeninin içine soktu ve Audrey safı patronluk taslarken tüm cinayet ipuçları ellerinde olmasına rağmen hepsini kaçırdı. Seri zaten popüler ama yazar aşk üçgeni yapmazsa okunmayacağını sanmış herhalde. Tüm olanları Audrey'in 17 yaşına vermeye çalıştım ama olmadı. Bir genç kadın bu kadar aptal olamaz. Özellikle de önceki romanlarda böyle değilken şimdi böyle davrandığı için hatalarını yaşına, gençliğine veremiyorum. Cinayeti anlatması gereken bakış açısı yani Audrey çok yetersizdi. Bence ölen tüm kurbanların sorumlusu Audrey. Çünkü kendisi tam bir kördü. Hani artık kitapta biri daha öldü mü direkt katil yerine Audrey'e sövüyordum. Çünkü affedersin de sirk çalışanlarının hepsiyle zaman geçiriyor, eğleniyor ama kalkıp çaktırmadan sorguya çekemiyor, konuştukları zaman da hiçbir şey anlamıyor. Partneri Thomas ile beyin fırtınası yapmıyor hatta onunla konuşmuyor bile. Duygularını bir kenara bırakıp objektif, mantıklı, ön yargısız düşünmesi gerektiğini savunan Audrey yine sözlerinin aksini yaptı ve çuvalladı. Karnaval atmosferi istediğim kadar etkili değildi. Ay Işığı Karnavalı ve gösteriler iyi hoş güzel ama bence o da yeterli değildi. O sirk atmosferini içime çekemedim. Dediğim gibi çok seveceğimi düşündüğüm bir kurguydu ama aşk üçgeni yüzünden okur için çekici olabilecek her şey geri plana atıldı. Kitaba ismini veren ve ana tema olan Houdini kitapta çok saçma şekillerde ele alınmıştı. Ünlü kaçış ustasının da diğer her şey gibi geri planda kalışı ve kitaba uyarlamasının böyle korkunç olması da büyük bir eksiydi. Houdini şu kitabı görse cinnet geçirirdi herhalde. Thomas her zamanki gibi mükemmel bir karakterdi. Aslında onun gözünden bu kitap çok iyi yazılırdı. Çünkü tam cinayet odaklı bir insandı. Daha fazla kadının kurban gitmesini engellemek için elinden geleni yaptı. Ve bir de Audrey'in aptallıklarıyla uğraştı. Audrey utanmadan onun tarafından kısıtlandığını söylerken Thomas onun her seçimine saygı duyacağını ve gitse bile onu seveceğini dile getirdi. Bunlar spoiler değil her kitapta Thomas Audrey'i özgür bir kadın olarak gördüğünü, seçimlerini önemsediğini dile getirip duruyor. Yani bu devirde bile öyle bir adam bulmak zor hatta imkansızken Audrey'in 18. yüzyılın sonlarında böyle bir adamın sevgisini kazanması ve üstüne üstlük o adamı elinin tersiyle ittirmesi inanılır gibi değil. Cinayet konusunda Thomas önceki iki romanda da üstün bir performans sergilemişken ve bu kitapta da oldukça iyi çıkarımlarda bulunurken Audrey onun görüşlerini önemsemedi. Adam ortaya teori atıyor ama Audrey diyor ki "Yok o öyle değildir." Daha iyi bir teorin varsa söyle de dinleyelim madem Audrey. Liza da favori karakterlerimden biri oldu. Audrey'den çok ama çok daha akıllı. Çoğu yerde Audrey'in gözünü açmaya çalıştı ama Audrey ona da burun kıvırdı. Liza'nın hayata bakışı, tavırları, duruşu çok iyiydi. Audrey, Liza sanki kendi başına doğru karar veremezmiş gibi onun arkasından iş çevirdi onun hayatına müdahale etti, onun özgürlüğünü kısıtlamaya çalıştı ama bence Liza kendi başına çok doğru kararlar verebilecek kadar akıllı bir genç kadındı. Asıl Audrey'e müdahale edilmesi gerekiyordu. "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır," sözü Audrey için söylenmiş bence. Hatta tam onun yüzüne söylenmesi gereken bir atasözü. Dördüncü ve son kitabın bu romanın tüm eksiklerini telafi etmesini diliyorum. Bu kitaba para vermediğim için çok üzülüyorum ama eğer param olursa son kitabı da seriyi tamamlama amaçlı alacağım. Ephesus'un 3.5(Thomas'ın gözünden yazılan ara kitap) ve 4. romanı birleştirmesi iyi olmuş. Ben ara kitabı çıkarmazlar belki diyordum sonuçta 62 sayfa ama ephesus beni şaşırttı. Yine de şunu söylemem lazım eğer ingilizce biliyorsanız bu kitaba para vermeyin ve ingilizce okuyun. Zira yarım bırakma potansiyeli çok yüksek bir kitap. Ben sırf Thomas ve 4. kitap için dayandım. Bir de yorumu doğru ve objektif yazabilmek için direnerek bitirdim. Keşke bu kitap hiç olmamış gibi davranabilsem ama her şeyi unutsam bile nasıl sinirlendiğimi unutamam herhalde. Ve son olarak eyyy Audrey, sen Thomas'ın tek bir saç telini bile hak etmiyorsun! Hiç öyle sandığın gibi zeka küpü değilsin. İnsanlara patronluk taslayıp en iyi benim, en mükemmel benim, en doğru kararları ben veririm, küçük dağları ben yarattım havandan çık ve son romanda aklını başına topla! Thomas'a da sevgini göster. Onu onun seni sevdiğinden daha fazla sev. Ayrıca lütfen gelecek kitapta cinayetlere daha iyi odaklan. Deli etme beni be!
Büyü ve Kan
Büyü ve KanKerri Maniscalco · Ephesus Yayınları · 2020472 okunma
·
1,652 views
Gamze okurunun profil resmi
Gün geçtikçe ikinci kitabı aldığıma bile pişman oluyorum öyle nefret ettim ki seriden. Defalarca dediğim gibi yazar neden böyle bir şey yapmış cidden anlamadım rezalet. Serinin sonunda audrey ölüyordur umarım
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.