Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Katip Bartleby
Büroya girince “Bartleby!” dedim çok ciddi bir ifadeyle, “Ben çok kırgın ve üzgünüm Bartleby. Seninle ilgili iyi düşünceler besliyordum. Senden böylesine hassas bir durumda daha centilmence bir tavır, en azından bunun küçücük bir emaresini beklerdim, yani böyle bir varsayım içindeydim. Ama görüyorum ki yanılmışım. Neden?" diyerek içten bir giriş yaptım konuya. Önceki akşam parayı bıraktığım yeri gösterdim, “Parana elini bile sürmemişsin.” Cevap vermedi. Ani bir hiddete kapılıp yaklaştım ve “Beni bırakacak mısın, bırakmayacak mısın?” diye sordum. “Sizi bırakmamayı tercih ederim,” diye karşılık verdi, bırakmamayı kelimesini üstüne basa basa söylemişti. “Burada kalma hakkını nasıl kendinde bulabiliyorsun? Kira mı ödüyorsun bana? Faturalarımı mı ödüyorsun? Yoksa burası senin mi?” Yine cevap vermedi. “Şimdi gidip yazı yazmaya hazır mısın? Gözlerin iyileşti mi? Bu sabah benim için küçük bir metni kopya edebilir misin? Peki birkaç satır yazının kontrolüne yardım etmeye ne dersin? Ya da postaneye gitmeye? Uzun lafın kısası, bürodan ayrılmayışına mantıklı bir açıklama sağlayacak herhangi bir iş yapacak mısın bundan sonra?” Hiçbir şey demeden sessizce sığınağına çekildi. Öyle duygusal bir gerginlik içindeydim ki o an başka bir nümayiş, daha sergilememek için kendime hâkim olarak tedbirli davranmamın yerinde olacağım düşündüm. Bartleby ile ben yalnızdık büroda. Colt’un bürosunda baş başa kalan bahtsız Adams ve ondan daha da bahtsız olan Colt’u anımsadım; Adams’ın fazlasıyla sinirlendirdiği Colt, basireti bağlanmış, bilinçsiz bir halde o çılgın ve ölümcül eylemini gerçekleştirmişti, herkesten çok kendisini üzecek olan o eylemi... Ne zaman bu olay aklıma gelse düşünüyorum da böyle bir tartışma kalabalık bir caddede veya özel bir konutta meydana gelseydi bu şekilde sonuçlanmazdı. İnsancıl aile içi ilişkilerin kutsiyetinden büsbütün uzak kalmış bir binanın üst katındaki halısız ve şüphesiz ki toz içinde, bezgin bir büro ortamında olup olacağı buydu; bahtsız Colt’un öfkeyle gözünün dönmesinde bu ortamın payı çok büyüktü. Ancak bu kadim Âdem kini, içimde belirip Bartleby konusunda kanıma girince yakaladığım gibi fırlatıp attım onu içimden. Nasıl mı? Çok basit, kutsal emri anımsayarak: “Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin.” Evet, beni kurtaran bu oldu. Bütün diğer yüce düşüncelerin ötesinde merhamet, son derece zekice ve ölçülü bir ilkedir, kendisini içinde barındıran için harika bir kurtarıcıdır. İnsanlar kıskançlık uğruna, öfke uğruna, nefret uğruna, bencillik uğruna ve kutsal gurur uğruna cinayetler işliyor. Ancak şimdiye kadar hiç kimsenin hoş bir merhamet uğruna şeytani bir cinayet işlediği ne gördüm ne de duydum. Öyleyse, daha güçlü bir dürtü baskın gelmediği sürece benmerkezcilik, özellikle yüksek karakterli bireylerde, merhamet ve insan sevgisini açığa çıkarır. Her neyse, bu vesileyle kâtibe olan kızgınlığımı onun tavırlarını hayra yorarak bastırmaya çalıştım. Zavallı adam, diye düşündüm onun için. Hiçbir kastı yok, üstelik çok zor zamanlar geçirmiş, ona biraz müsamaha göstermek gerek. Hemen kendimi bir şeylerle meşgul etmeye ve bir yandan da ümitsizliğimi dindirmeye çalıştım. Sabahın ilerleyen saatlerinde, kendince uygun bir zamanda Bartleby’nin kendi rızasıyla sığınağından çıkacağını ve adım adım kapıya ilerleyeceğini hayal etmeyi denedim. Ama, yok. Saat on iki olmuştu: Hindi kızarmaya, mürekkep hokkasını devirmeye ve yaygaracı haline bürünmeye başlamış; Kıskaç sükûnete ve nezakete ulaşmış; Zencefilli Kurabiye öğlen elmasını katır kutur yiyordu; Bartleby hâlâ penceresinin önünde dikilmiş en derin ölü-duvar düşlerine dalmıştı. Buna göz mü yumulacaktı? Bunu onaylamam mı gerekiyordu? O gün öğleden sonra, tek bir kelime daha etmeden ayrıldım bürodan. Boş zamanlarımda Edwards’ın İradesini ve Priestley’in Gereksinimler’ini okuyarak birkaç gün daha geçirmiştim. Bulunduğum şartlar altında bu kitaplar iyi hissettirmişti. Gittikçe, Bartleby ile ilgili sorunlarımın ezelden yazılmış bir yazgının ürünü olduğu, Bartleby’nin her şeye muktedir olan Tanrı’nın inayetiyle, benim gibi sıradan bir ölümlünün idrak edemeyeceği gizemli birtakım amaçlar için yanıma yerleştirildiği düşüncesine kapılmaya başlamıştım. Evet, orada paravanının ardında kal Bartleby, dedim kendi kendime; artık sana sıkıntı vermeyeceğim; sen bu eski sandalyelerden bile daha zararsız ve sessizsin; yani ben, senin oradaki varlığını hissedene kadar hiç böylesine özel hissetmemiştim kendimi. Sonunda görüyorum, hissediyorum, benim için tayin edilen kaderin amacını kavrıyorum. Mutluyum. Başkalarının daha yüce rolleri olabilir; fakat Bartebly, benim bu dünyadaki görevim, uygun gördüğün sürece senin bu büroda kalmanı sağlamak.
Sayfa 43 - Timaş YayınlarıKitabı okuyacak
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.