Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

148 syf.
10/10 puan verdi
·
7 saatte okudu
Diktatörsüz yarınlara!
Kitap inceleme konusunda çok iyi değilim açıkçası ama beğendiğim kitaplar hakkında genelde inceleme yapmaya çalışıyorum elimden geldiğince, en azından söz konusu kitabı okumak isteyen olursa belki bir faydam dokunur diye. Diktatörlük sendromu da bu beğendiğim kitaplar arasına dahil oldu. Bugün sabah 7 sularında başlayıp öğlene doğru bitirdim ve gerçekten ne ara bittiğini anlamadım. Kitabın dilinin akıcı olmasının tezahürü sanırım bu da. Kitapta üzerinde durulan esas konu, kitabın adından da anlaşılacağı üzere diktatörlük ve bunun karşısında halk olarak bizlerin ve medyanın tutumudur. Ama Kitabın yazarı mısırlı bir diş hekimi olan Ala el- asvani sadece mısır değil, diktatörlükle yönetilen çeşitli ülkelerle ilgili araştırmaları neticesinde bu kitabı hazırlamıştır. Kaddafi, mussolini, hitler, Stalin gibi kişiler üzerinden de örnekler vermiştir. Ki bence kitap bu yönden çok zengindi, dipnotlarda kitapta anlatılan neredeyse her konu ile ilgili pek çok haber bulunabilir. Kitapta dikkatimi çeken kısımlardan biraz bahsetmek isterim. Öncelikle yazarın makbul vatandaş üzerinde durduğu kısma bakacak olursak makbul vatandaş, diktatörün yaptığı her şeyi doğru yanlış fark etmeksizin destekleyen kesim oluyor. öyle ki beş dakika önce diktatör tarafından kınanan bir durumu onunla birlikte kınayan ve onu alkışlayan makbul vatandaş, beş dakika sonra aynı durumu onaylayan diktatörü yine aynı şekilde alkışlamakta ve durumu doğru bulmaktadır. Bununla ilgili kitapta verilen örnek şu şekildedir: mısır’da yapılan darbe girişimi üzerine dönemin diktatör yöneticisi cemal abdülnasır bir grup kalabalık önünde konuşma yapmış ve darbeye teşebbüs eden suriye’ye askeri birliklerin sevk edilmesini emrettiğini söylemiştir. Bunun üzerine kalabalık alkışlamaya başlamış lakin nasır konuşmasının devamında onların da Arap olduğunu ve kendi kardeşlerini öldürmenin doğru olmadığını belirtmiş bunun üzerine kalabalık tekrar alkışlamaya başlamıştır. Bu örnek sanırım kitle psikolojisinin en açık tezahürü. Düşünme yeteneğinden yoksunluk veya o yeteneğe sahip olsa da o anki coşkunlukla kendinden geçip kitleye ayak uydurma çabası olabilir. Bu konuyla ilgili en iyi kitap le bon’un yakın zamanda okuduğum kitleler psikolojisi isimli kitabıdır. Orada en geniş kitleler anlatılmış. Le bon’un kitabı üzerine okunabilecek bir kitap diye düşünüyorum. Liyakat konusuna gelecek olursak elbette ki diktatörlük ile yönetilen bir ülkede insanların yeteneklerine göre bir makama geleceğini hiç kimse iddia edemez. Ayrıca gelseniz de rejimin dediği yönde hareket etmezseniz sonunuz hüsran olur elbet :) Kitabımızda da asvani’nin gazeteci bir arkadaşı üzerinden bu olay çok güzel anlatılmış. Yazarın gazeteci arkadaşının çalıştığı medya şirketi kendisinden dönemin diktatör mısır başbakanı hüsnü mübarek lehine yalan haberler yayınlamasını ve halkın gözünde babacan biriymiş gibi göstermesini isterler lakin gazeteci bu konuyu yazarımızla konuşmuş ve vicdani olarak kabul edilemez olduğunu bu nedenle böyle bir şey yapmayacağını belirtmesine rağmen birkaç gün sonra haberlerde yayınlanan mübarek lehine propaganda yapan bir haberde mezkur gazetecinin adı görülmüştür. Arkadaşının düşündüğü şey yazara göre onun yerine yeni bir gazetecinin çok rahatlıkla bulunabileceği ama muhalefet ederse işinden olacağı ve muhalif olarak damgalanacağı için iş bulmasının rejim taraftarı olanlara oranla daha zayıf olduğunu bu nedenle de bu teklifi kabul ettiğidir. Esasında şu anda ülkemizde bulunan çoğu kişinin bu durumda olduğunu düşünüyorum (belki de düşünmek istiyorum) zira her şey bu kadar gözümüzün önünde olurken insanların halen bir şeyleri görmemekte ısrar ettiğine inanmak istemiyorum. Belki de üç maymunu oynamak daha kolayımıza geliyordu. düşünmek, sorgulamak elbette ki daha zordur bir şeyleri kabullenmekten. Her zaman bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasında yaşadığımız içindir belki de bilemiyorum… Hazır sırası gelmişken medyadan da bahsetmek isterim. Kitapta bu konu üzerinde de epeyce durulmuş. Esasında medya en özgür olunması gereken yerdir belki de. Lakin dikta ile yönetilen bir rejimde medya demek diktatörün tekelinde olan ve ona muhalefet edenin hiçbir şekilde o sektörde barınamadığı bir silahtır. Her zaman despot yöneticiyi halktan biri olarak gösteren, birilerinin evine gidip yemek yerken, küçük bir çocuğa sarılırken çekilen fotoğrafları vs yayınlanarak aslında onun da bizden biri olduğunu bize empoze etmeye çalışmaktadırlar. Medya kesinlikle diktanın elindeki en keskin silah. Bu nedenle bir diktatör hiçbir zaman o silahı muhalefetin eline vermek istemez ve kendi tekeline almak ister. Vatan haini ve yabancı ajan muhabbetine bakacak olursak diktatör genel olarak kendisine muhalif olan herkesi vatan haini olmakla ya da diğer ülkelerin ajanı olan ve onun ülkesine ülkenin bütünlüğünü bozmak için gönderilen kişiler olmakla suçlar. Zira kendisi her zaman halkı için en iyisini, güzelini yapmaya çalışmaktadır. Buna karşı çıkanlar ise kendi halkının mutluluğunu istemeyen kişilerdir. Diktatör ve entelektüeller başlıklı bölümde ise yine kitaplara, yazarlara duyulan kin ve bu kin sonucu yakılan kitaplar, işleri ellerinden alınan akademisyenler gibi konular üzerinde durulmuştur. Diktatörün ayrıca yargı üzerindeki etkisi için ise kitapta şu cümle geçiyor: “Yargı ancak iktidarın iradesinden bağımsız karar verebildiği sürece yücedir. Yargı bağımsız değilse hukuki ve ahlaki açıdan iflas etmiş demektir.” Ülkemizde yargı sisteminin durumunu bildiğinizi farz ederek bu konu üzerinde pek bir şey söylemeye gerek duymuyorum açıkçası… ve gelelim belki de en önemli konu: diktatör ve din! Din her zaman insanlığın en zayıf noktası olmuştur. Din uğruna pek çok insan katledilmiş ve halen edilmeye devam edilmektedir (bkz: filistin) en zayıf noktamız olduğu için belki de, diktatörün en çok kullandığı araç dindir. Bir diktatöre göre kendisi tanrı tarafından gönderilen ve buyruklarına körü körüne itaat edilmesi gereken kişidir. Din kisvesi altında yapmak istediği her şeyi yapar bir diktatör. Siyasal İslam ve Müslümanlık konusuna da değinilmiş kitapta. Çoğu insan siyasal islamı (islamcılık) Müslüman olmakla bir tutmaktadır. Halbuki bu iki kavram birbirinden çok farklıdır. Siyasal İslamcı biri islamın bir din ve devlet yönetim biçimi olduğunu bu nedenle de devletlerin halifelik ile yönetilmesi gerektiğini savunur ve bunu yaymak için uğraşır (ki bunun belki de en bilinen örneği IŞİD terör örgütüdür) ama Müslüman sadece islamı benimseyen, dinini kendi içinde yaşayan, salt dindardır. İşte bir diktatörün yaptığı şey siyasal İslamcılıktır. Bir ülkede Müslümanlar çoğunlukta ise o toplumda diktatörün elindeki en güçlü silah dindir demiştir yazarımız. Peki bunun suçlusu bu dini kullanan diktatör mü yoksa onun kullanılmasına müsaade eden biz halk mı? Bunun cevabı bana göre ikincisidir. Evet, diktatör belki de en hassas noktalarımızdan biri olan dini kullanıyor lakin bizim de okuyarak araştırarak yanlışlardan dönmemiz, kendimizi daha fazla kullandırmamamız gerekmez mi? Diktatörün kullandığı araç değişmez ama biz kendimizi değiştirebiliriz. Siyasal islamın ön planda olduğu bir ülkede ilerleme ne derece mümkün olabilir? Bu nedenlerden ötürü Atatürk’ün en önemli ilkelerinden biri olan laiklik ilkesinin sonuna kadar destekçisi olduğumu belirtmek isterim zira bir ülkede dinin devlet işlerine karıştırılması hem o dine hem de devlete zarar verir. Kitabın okuduğum her sayfasında çok üzülerek söylüyorum ki kendi ülkemizi gördüm. medya, liyakat,din, vatan hainliği, yabancı ajanlığı, sanatçılara duyulan kin, yargının bağımsızlığı… ülkemiz ve dünyanın gerçeklerini görmek anlamında gerçekten dolu dolu bir eser. Umarım okuyanların kafasında genel bir çerçeve çizebilmişimdir ve umuyorum ki bu şahane kitap daha fazla kişiye ulaşır. Okuyanlara teşekkür ederim :) “insanlığın diktatörlerden tamamen kurtulacağı aşamaya gelebilmek için kat etmesi gereken çok yol var. O aşamaya gelindiğinde dünya kesinlikle çok daha güzel, adil ve insani bir yer olacak.”
Diktatörlük Sendromu
Diktatörlük SendromuAla El Asvani · İletişim Yayınları · 2020101 okunma
··
745 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.