Latife Tekin’in büyülü gerçekçilik akımıyla yazdığı, halk hikayeleri, deyişler, masallarla süslenen sıcacık romanı.. Sıcacık dediysem kitap aslında baştan sona batıl inançlara bulanmış sekiz kişilik bir ailenin köyden kente göçüp kentte yaşadıklarını anlatıyor ve çoğu zaman normal şartlarda karşılaşsanız sinirleneceğiniz cin hoca büyü gibi kavramlar karakterlerin ağzında öyle bir anlatılıyor ki çoğu yerde kahkahalarla gülüyorsunuz.
Öte yandan tüm kitap boyunca beklenen, ısrarla çağrılmasına rağmen bir türlü gelmeyen ölümün hikayesini de okuyoruz. Ha geldi ha gelecek derken ailenin annesini sürekli es geçiyor.
Okurken Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabının yerli versiyonu içinde hissettim kendimi, zaten ikisi de büyülü gerçekçilikle yazılmış ve ailenin çocuklarına sürekli aynı isimleri koymaları da benzer bir yanıydı aynı zamanda. Ama kesinlikle taklit gibi değildi sadece duygu derinliği ve okuma zevki açısından benzerlik buldum.
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı ama diğer kitaplarını da okumak için bir neden verdi bana, mutlaka onları da kütüphaneme ekleyeceğim. İyi ki tanışmışız..