Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

984 syf.
10/10 puan verdi
·
35 günde okudu
Kitabı yaklaşık bir ay gibi bir sürede sindire sindire okuyup bitirdim ve hakkında birkaç paragraf yazmak istiyorum. Yazmaya başlamadan önce kitap hakkında yazılmış tüm incelemeleri okudum ve insanların da benim gibi hissedip hissetmediklerini merak ettim. İncelememde fazla teknik veya felsefi bilgilerden bahsetmeyeceğim. Sadece okuyup bitirdiğimde neler düşündüm veya neleri sorguladım bir kısmını anlatmak istiyorum. Öncelikle kitabı herkesin okumasını tavsiye etmiyorum.Şu an için basımı olmaması ve sadece meraklısı, haberi olan insanların bu kitabı bir şekilde edinip bulması herkesin okumasını bir noktada engellemiş oluyor. Maalesef herkes gibi "Keşke basılsa neden basılmıyor ?" demiyorum hatta bu durumdan biraz memnunum. Ben de pdf olarak okudum. Popüler kültüre kurban gitmiyor ve gerçekten kitabı sindirebilecek, anlayabilecek okurlara ulaştığını düşünüp mutlu oluyorum. Sanki kitap basılırsa Toohey gibi insanların kitabı değersizleştirebileceğine inanıyorum. Çok kaliteli kitapların piyasaya nasıl kurban gittiğini ve değersizleştirildiğini, içinin boşaltıldığını görüyoruz. Kitabı uzun sürede bitirmemin başlıca sebebi okurken büyük bir lezzet almam ve düşünce patlamaları yaşamamdı. Bazı yerleri 4-5 kere okudum, bazen okuduğum olay nereye varacak diye düşünüp kendimce karakterler gibi düşünmeye çalıştım. Kaliteli bir kitabın her ne düşüncede olursanız olun sizi sorgulamaya teşvik ediyor olması çok önemli bir kriter bana göre. Konu ve felsefe olarak ağır olabilecek bir düşünceyi çok akıcı bir kurguya yedirebilmek büyük bir yetenek. O yüzden her şeyden önce yazarın yeteneği beni hayran bıraktı, okuduğum en akıcı kitaptı. Bahsedilen kollektif düşünme, bilinç ve bireyselciliğin savaşı belki de günlük hayatta anlamlandıramadığımız, kimimizi rahatsız eden, kimimizin de durumdan hoşnut olduğu bir çatışma. Kitabın bana kattığı en önemli şey günlük hayatımda adlandıramadığım, ince bir sızı gibi bana rahatsızlık veren durumu anlamamı sağlaması oldu. Kitapta yazılan her fikre tabi ki katılmıyorum ancak beklediğimden çok daha fazlasını kattı bana. Kendinin farkında olmak, kendi içinde tutarlı olabilmek ve kendi isteklerini, arzularını, zayıflıklarını dinleyip ona göre hareket etmek, ruhuna sahip çıkmak, kendine saygı duymak bu dünyada yapılması gereken en zor iş bana göre. Başkasının emri altında veya ödünç alınmış düşünceleriyle hareket etmek, fikir üretmekten ya da sıfırdan başlamaktan çok daha kolay ve zahmetsiz. Neden insan hazır olan önüne sunulmuşken kendisine acı veren bir yolu seçer ki? Sanırım hayattaki en büyük çelişkilerden biri. Her şeyi sıfırdan oluşturamayız belki de ama kendi bilincimizi ve kendi düşüncemizi birey olarak bu işin içine katabiliriz. Kitapta kendi düşüncemin "son ürünü ele alarak ortaya yeni bir ürün çıkarmak" olarak ifade edildiğini görmek beni mutlu etti. Neden günlük hayatta birey olmak ile ilgili bir konuşma geçtiğinde beni anlamayan insanlar olduğunu ve hem kendimin hem de başka insanların nasıl düşünebildiğini anladım. Neden cinsiyetimden, dinimden, ırkımdan vs. bağımsız olarak konuştuğum zaman insanların beni belli kalıplara sokmak istediğini, neden bazen kendimi hiçbir yere ait hissetmediğimi, neden bazen buna üzülüp bazen de hiç dert etmediğimi anladım. Bunları kitabı okumadan önce anlamlandıramıyor ve "Neden?" sorusunu soruyordum. İki uç noktada olan bireyselciliğe ve kollektif bilince de katılmıyorum. Çünkü uç noktalardaki bireyselciliğin gereksiz özgüven ve kibire dönüşmemesi imkansız. Kollektif bilinç yani sürekli ortak bir düşüncenin tutsağı olmak da bizleri sülükten daha farklı yapmıyor. Yerine göre en uygun zamanda ve en uygun yerde en doğru düşünceyi gerçekleştirebilmek asıl önemli olan. Günlük hayatta bu dengeyi kuran insanların da genel olarak bozguncu olmadığını düşünüyorum. Kendi düşüncenden olmayan ve sana zarar vermeyen, sadece yorum yapan birine karşı saldırgan olmamak, sırf popüler diye kendi düşünceni katmadan o popülerliğin peşinden sürüklenmemek, sırf diğer insanlar yapıyor diye illa ki onu yapmak gerekmediğini kavramak, üzerindeki tüm kimlikleri en başta bir kenara koyup insan olarak düşünmeye başlamak, kibre kapılıp gerçekten mantıklı ve duruma göre bizden daha iyi düşünmüş birine diklenmemek bu dengeye örnek olarak verilebilir. Sorguladığım çok fazla durum oldu ancak lafı çok da uzatmak istemiyorum. Ne yalan söyleyeyim biraz da bu sorgulamaları kendime saklamak istiyorum çünkü çok önemli hazineler elde ettim ve bence en değerli hazineler kendi emeklerimizle bulup uğruna sancılar çektiklerimizdir. Hayat yolculuğunda daha küçük hazinelere ulaşıp sonunda en büyüğünü bulmaya çalışıyoruz aslında. Hayatın kaynağı veya hayatın anlamı. İnsan bu hazineye yaklaştığında yaptığı her şey, bulduğu her hazine, geçtiği her yol, çektiği her acı, her sevinç daha da anlamlı geliyor. Umarım kitabı okurken siz de sancılı ve sizi aydınlatan bir süreçten geçersiniz. Canı gönülden bunun olmasını bu kitabı okuyan ve kendi anlam arayışında olan her insanın o hazineye ulaşmasını diliyorum. İyi okumalar.
Hayatın Kaynağı
Hayatın KaynağıAyn Rand · Plato Film Yayınları · 20132,759 okunma
·
933 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.