Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kendini Kendine Pazarlamak
Yani önce kendimizi kendimize kabul ettiriyoruz, sonra isteyen beğensin istemeyen neyse gerisini biliyorsunuz. Tabii yanlış bulduğumuz davranışlarımızla değil, onayladığımız ve bizde olmasını istediğimiz yönlerimizle yapıyoruz bunu. Eğer bunu yapabilirsek yani kendimizi onaylayıp olmayı seçtiğimiz gibi biri olabilirsek, hem özsaygımızı, hem öz benliğimizi hem de öz güvenimizi kazanmış olmanın verdiği gururla, başımızı yastığa huşu içinde koyabiliriz. Peki biz ne yapıyoruz, (yani çoğunluğumuz) önce başkaları bizi beğensin, övsün, onaylasın diye kendimizi hem psikolojik olarak hem fiziksel olarak şekilden şekle sokuyoruz. "O ne der, bu ne düşünür, şu ne hisseder" diye diye kendi kendimizden uzaklaşıyoruz. Sonra bir bakıyoruz hayal kırıklıkları ve biriken pişmanlıklarla aynı yastığa baş koymuşuz. Aynı yastığa diyorum çünkü onlarda bizimle birlikte uyuyup bilinçaltımıza yuvalanıp sabah bizimle beraber uyanıp kafamızın içinde yurttan sesler korosu gibi hep bir ağızdan ritim tutuyorlar. Sabahları yeni güne uyanmak istemememizin yada mecburen uyanıp "akşam olsa da yatsak" dememizin asıl sebebi budur. Yaşamak istemediğimiz şeyleri yaşayıp, sonra bunların omuzlarımıza bindirdiği yükle dert taşıma kapasitemizin üstüne çıkıyoruz. Hani uçağa binmeden önce bagajı teslim ederken belli bir ağırlığın (15 kg kişi başı) üstüne çıkınca fazla çıkan her kilo başına ücret (kilo başı 6 liraydı en son) alınır ya, keşke taşıyacağımızdan fazla dert yüklediğimizde omuzlarımıza, her dert için fazladan bir iyilik yapabilsek kendimize. Böylece alışkanlıklarımızı kırıp doğru yolda kendi kendimizin arkadaşı olabiliriz. Bilmiyorum belki fazla ütopik düşünüyorum, belki de belli tecrübeler için belli yaşanmışlıklar şart kılınmıştır bu hayat için. Her ne olursa olsun her ne yaşanacaksa yaşansın her olgunun her yaşanmışlığın her tecrübenin temelinde kendi psikolojik altyapımızın yansımaları mevcut. Temel psikoloji ''gelecek geçmişten geçer'' der. Her gün herkesin yaşadığı her şey aslında geleceğin geçmişi olduğuna göre, mantık olarak hem geçmişi hem geleceği aynı anda yani içinde var olduğumuz zamanda istesek te istemesek te bir şekilde oluşturuyoruz. O halde kendimize eziyet ettiğimizi bile bile, gelecek günlerinde nasıl olacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Bu kısır döngü içerisinde zincirin bir halkasını bile değiştirebilirsek, ortaya çıkacak olan domino etkisi sayesinde geri kalanları da değişmeye mecbur kalacaktır. Dolayısıyla uzun lafın kısası kendine faydası olmayan insanın hiç kimseye bir yararı olmayacağı su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Mantık Her şeyden Üstündür. dmt.
··
637 görüntüleme
Ayşegül Aras okurunun profil resmi
Peki insanın kendini olduğu gibi, her haliyle kabul etme olasılığı ve kriteri nedir? Ya da bu kabulleniş kişiden kişiye göre değişir mi? Ben mükemmel olmasamda kabul ediyorumdur ya da sen mükemmmel olduğun halde kendinde yoksundur? Kendinden yoksunsundur. Anlayamadığım bu kendini kabulleniş, kendini sevme olayının bir Standardı ya da şartı var mı? Değişik duygu durumlarda çok insan var, kendiyle full barışık kendini fazlasıyla takdir edip onaylayan ama bir türlü toplumda kabul görmemiş, ya da toplumdan "standartlara uyan birey" onayı alan ama kendi içinde tamamen kendiyle savaşan. Neden insan "mükemmel" sıfatına girmeli ki? Kendimizi sadece onaylanan ya da olması istenilen davranışlarla mı sevmeli ve kabul etmeliyiz? Ben neden kendimi standart kalıplar dışında sevemiyorum? Ya da neden toplum standartlarına uymuyorum diye "aykırı" damgası yiyorum? Olmayı seçtiğin biri gibi olmak yerine, olduğun kişiyi olduğu gibi onaylarsan asıl o yastık o başa rahat bir uyku çektirir bence. Dünyanın bugunkü psikolojik halinin geldiği noktaya bakınca, insanın sadece kendi için yaşadığını düşünmek ne yazıkki çok zor. İçinde yaşadığımız toplum, birbiri için yaşayan ve şekillenen insanlarla dolu. Bunun önüne gecmeninde artık önlenemez bir gerçeklik olduğunu düşünüyorum. Ertesi sabaha sadece kendini mutlu etmek için uyanan insan soyu tükenmiş olmalı. Bunu yeniden sağlamayı başaran insan da ne mutlu insandır. Ben kimse için olmasa da yine kendim için uyanamıyorum o sabaha. Önemsiz a kişisi, b kişisi, değil elbet. Ama oğlum için mesela. Artık insan zihni bu yönde evrimleşmiş ve şekillenmiş olmalı. İnsan "akıl ve irade" ile dünyada ki hatta evrendeki en gelişmiş canlı diyorlar ya Faso fiso. Güzel örnekti; Uçağa binerken elindeki valize 15 kglik yük koyarsın, hani bir kapasitesi var ya o valizin. Ya da daha fazla yükün varsa, her kilo başına zaten ücret ödemeyi kabul etmişsindir. Ama hani benim insanoğlu olarak iradem vardı. İradem var ama omuzlarımın dert yüklenme kapasitesi yok. Bunu neden seçemiyorum? "Bazen bir valiz olmak istersin" İnsan olmaktansa, valiz olmak daha iyidir tanrım neden beni valiz olarak yaratmadın? Ben yine her zamanki gibi bana ilham veren ve düşündüren yazılara sulanıyorum, ama maalesef çürümüş zihnim hiçbir zaman ütopik olamadı, genelde distopik! Bu arada gelecek geçmişten geçer mi bilmiyorum ama geçmiş düşerse yakamızdan gelecekte başlayacak. Mantık her şeyden üstündür, mantıksızlık her şeyden eğlenceli. Mantıklı bir yazıya eğlenceli bir yorum benden,düşünceli geceler:)
Dimetiltriptamin okurunun profil resmi
İnsanın kendini her haliyle kabul etme olasılığı geçmişten belleğine kazınan ve kendine olan duygularının bir karşılığı olarak kişiden kişiye değişiklik gösteren herkesin yapmak istediği yada yapmadığı bir olgudur. Kendini suçlu görüp yeni şeyleri hak etmediğini düşünen bir insanın kendini kabul etme yolunda başarılı olması bir hayli zordur. Bunun bir kriteri yoktur çünkü eskilerinde dediği gibi hata olarak kabul ettiğin bir şeyin neresinden dönersen dön kardır. Burada anlatmak istediğim elbette kişinin kendini topluma uydurmak için değişmesi değil, kendini onaylaması için değişmesi. Aykırı biri olabilir, toplum normlarını kabul etmeyebilir hatta ve hatta her şeye başkaldıran bir isyankar dahi olabilir tabii ki yasal çerçevede başını derde sokmayacak şekilde istediği kalıba girebilir. Aslında aynı şeyden bahsediyoruz, toplumun dayatmalarından çok kendinin ne istediğiyle alakalı değişim süreci burada anlatmak istediğim. Kendini her haliyle kabul edenlerin elbette yapacağı bir şey yoktur. Asıl önemli olan insanın kendini soyutlamak zorunda kalmadığı kendini özgürce ifade edebildiği bir yaşam tarzı yaratmaktır. Meselede bu zaten, geçmişi yakamızdan düşürmek. Ve gelecek geçmişten geçtiği için geçmişi yakamızdan düşürmenin en kestirme yolu onunla yüzleşmektir. Bir zaman sonra artık varlığıyla yokluğu aynı hizaya geleceğinden eskiden var olan anlamını yitirecektir. Hayal kurmak her zaman iyidir, fakat hayal aleminde yaşamak realiteden kopmak insana azap verir çünkü gerçek hayatta olaylar asla insanın tekelinde olmaz. Mantık, gerçekle hayalin arasında duran ve dengeyi sağlayan kullanmasını bilene istediği her şeyi veren, bilmeyeni duygularının esiri yapıp içgüdüleriyle hareket ettiren yegane unsurdur. Şimdilik bu kadar....)
Ayşegül Aras okurunun profil resmi
İnsanın kendini her haliyle kabul etme olasılığı yoktu ki geçmişte, kesin ve kati olarak insanlar kendilerini olduğu gibi kabul ederdi, hatta kendilerini başka kriterlerle kıyaslayacak ya da eleştirecek olanakları bile yoktu. Genelde sadece içlerinde veremedikleri hesaplarla savaşırlardı. Geleceği yaşadıkça ve geçmişten koptukça insan, insanı tanımaya ve yeniliği görmeye başladı. Böylece oldukça fazla seçeneğe sahip oldu. Medya, reklam ve teknolojinin ilerlemesiyle de, dayatılan ve tarif edilen "normal" e uymadıkça, uyamadıkça da kendini sevmekten vazgeçti. Kriterlere uyanlar şanslıydı, uymayanlarda mutsuzluğu yaşadı. Bunlara rağmen suçlu kendi değilken bile kendini suçlu görüyorsa insan, mutsuzluğu hakediyor birazda bence çünkü kendi tercihi. Mutsuzluğa, uyumsuzluğa rağmen içinde yaşadığı çağın ve olanakların farkına varıp, bilinçlenip yolunu da buna göre çiziyor ve kabulleniyorsa da mutsuz da olsa kabulleniyor uyumsuzda olsa. Dinginliğin ve hayatı sürdürülebilir kılmanın en iyi yolu kabulleniş yoksa ilerlemiyor olduğun yerde sayıyorsun. Hiçbir insan, hiçbir düşünce, hiçbir zihin, fikir hata değildir. Her insan birer istiridyedir. Kapalı kutu. Kendini açabilen ve incisinin değerini bilen zaten kendini hata olarak görmez.. Hata olunmaz ama elbette yapılır. Yapılan hatadan dönülür ya da dönülmez her türlü kardır çünkü sonunda kazandığın bir tecrübe var. Bahsettiğin gerçekten iç benlik eleştirisiyse ve toplum psikolojisi ile bir ilgisi yoksa, sadece kendi kendini onaylamak için psikolojik ve fiziki değişimi tarif ettiysen kabul edilebilir. Ama kendini sadece kendi için eleştiren ve değiştiren çok az insan tanıdım. Benimde dileğim, kimsenin kendini soyutlamak zorunda kalmadığı, kendini özgürce ifade edebildiği bir yaşam tarzı. Ama sanırım dinlerde bahşedilen "cennette" bile karşımıza çıkamayacak kadar olanaksız bir dilek bu. Geçmişle yüzleşip, kabullenip, varlığı ve yokluğunu hizaya getirip, e dize de getirip(!) en güzel gelecekleri yaşamak ümidiyle... Devamı yok. Son:)
Dimetiltriptamin okurunun profil resmi
İşte biz buna bastırılmış ya da bastırılmak zorunda kalınmış duygular diyoruz. Geçmişe kıyasla şu an çok daha fazla seçenek beliriyor önümüzde ve bir çoğuda bizim tercihlerimize ve bu tercihlerin getirdiği psikolojik sonuçlara göre değer kazanıyor. Evet sosyal medya görsel ve işitsel medya, insanı köleliğe mecbur bırakıp iç dünyasını ele geçirmekte ve bunu da kendini sevdirerek yapmakta. Yinede seçim şansı bizde, istemessek hiçbirini kullanmamayı seçebiliriz, kim kiminle nerede ne yemiş nereye gitmiş ya da bizim ne yaptığımızdan kime ne, öyle değil mi? Kimsenin yaptığının kimseyi enterese etmediği gerçeğini düşünürsek çokta gerekli uygulamalar olmadığını söylemek yanlış bir tutum olmaz. İnsan kendini toplumdan soyutlayıp toplum normlarını kendine zarar vermeyecek şekilde kullanırsa, bireysel anlamda kısmi özgürlüğün tadını çıkarmaması için bir sebep göremiyorum. Kabullenme aşaması insanı rahatlatan en önemli unsurdur, fakat kabullendiğiniz şeyi kendinizi daha iyi hissetme yolunda bir çakıl taşı olarak benimsemişsek, o taş nereye giderseniz gidin ayağınızı acıtmaya devam eder, yok eğer kimin umurunda ben onsuzda iyiyim derseniz ve bunu da kabullenirseniz, işte o zaman o çakıl taşını ayağınızla ezer yolunuza devam edersiniz. Son.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.