Gönderi

Günümüzdeki İslami Eğitimin Karakteri ve Eleştirisi
Eğitimin kabaca insanda davranış değişikliğini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir faaliyet olarak tanımlanabileceğinden hareketle, aslında bütün dinler gibi İslam'ın bizatihi kendisinin bir eğitim olduğu söylenebilir. Günümüzdeki yaygın ve egemen telakkilere göre, İslam'a uygun bir eğitim demek, ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocuklara ve gençlere, “anne-babaya itaat, büyüklere saygı, nezaket, güzel davranış, tevazu, ağır başlılık, kendisini ön plana çıkarmama, merhamet, bağışlama, kadere riza, sabır” gibi hasletleri kazandırmaya çalışması demektir. Bu telakki uyarınca gerçekleştirilen eğitim faaliyeti içerisinde en çok duyulan kelime kuşkusuz "itaat”tir. Çocuklar ve gençler, evde anababaya, mektepte hocaya, okulda öğretmene, ev dışında polise ve jandarmaya, büyüyüp iş sahibi olduğunda ise âmirine karşı “itaatkâr” olmalıdır. Yine bu telakkiye göre ideal erkek genç, aksiyon filmleri seyretmeyen (onun yerine mesela ney üflemeyi veya ud çalmayı öğrenen), futbol oynamayan (zira bu sert bir spordur, ama nedense judo ve karateye pek itiraz edilmez), saçlarını uzatmayan ("anan gibi saç uzatacağına baban gibi bıyık bırak"), kızlarla görüşmeyen (zira “zamanı gelince ana-babası onu evlendirir”) bir gençtir. Erkek çocuğuna bakış bu olunca, kız çocuklarına ve genç kızlara nasıl bakılabileceğini tahmin etmek zor değildir. Bu telakkiye göre ideal genç, asla bağırmaz, onun sesi hiçbir yerde duyulmaz, o her yerde ve her zaman sadece teşekkür eder ve özür diler. Hakkını yerler susar, şamar yer tepki vermez, sadece öfkeyle mırıldanır. Biraz daha cesur olanları ise "vur bire kâfir, vur da ya gazi ya da şehit olayım" der. Hulasa, "hak arama, itiraz etme, mücadele, direniş onun lügatinden düşmüş durumdadır. Tek kelimeyle o bir “karınca ezmez" dir. Buna mukabil -Garaudy'nin tabiriyle- gezegeni ve insanlığı felakete sürükleyenler, pervasız, atak, sert, şiddet yanlısı, fütursuz işgalciler olarak İslam dünyasını işgal ederken, biz Müslümanlara habire kaderlerine boyun eğmelerini, Allah yazmasa, iktidardakiler iktidara gelemeyeceğine göre, “her türlü iktidara" itaatkâr davranmalarını telkin ediyoruz. Kökeni statükocu din adamları tarafından oluşturulan “karşı din”in “itaat ve teb'a kültürüne dayanan bu “edilgenliğin” İslam'dan kaynaklanmadığı kesindir. Bu telakki İslam'dan kaynaklanmak bir yana İslam'a taban tabana zıttır; zira bu itaat kültürü ve kölelik ruhu, canlı olanları “yaşayan ölüler” hâline getirmekte, onların, daha hayat bulmadan ölmelerine çalışmaktadır. Herhalde yeryüzünü kan, gözyaşı, katliam ve yıkıma uğratanlar, emperyalistler ve sömürgeciler, tiranlar ve despotlar karşısında, Müslümanların siyasi ve ekonomik alanlarda başarısızlığa uğramalarının, bu egemen güçlerle her karşılaşmada geri adım atmalarının sebebi ancak bu pasif, edilgen, çekingen, ürkek, hatta korkak Müslüman tipiyle açıklanabilir. Zira bu "pasif ahlaklı" insanlar, ne istediğini bilen, hedefine ulaşmak için her yolu mübah gören, ahlaksız, vahşi ve acımasız hasımlarıyla ve düşmanlarıyla karşılaştıklarında, kendilerini onlardan aşağı görmektedirler. İçeride ise tiran ve despotlara, tek adam yönetimlerine, lider sultasına karşı çıkamamaktadırlar, zira Müslümanlar “yönetmek için değil, yönetilmek için" eğitilmektedirler. Peki, bu durumda Tevhid ilkesi çerçevesinde, ana-babalara ve eğitimcilerimize tavsiye edilebilecek olan nedir? Her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri, potansiyelleri, kabiliyetleri öldürmemelerini; bunun yerine onları yönlendirmelerini, şekillendirmelerini ve geliştirmelerini tavsiye etmek gerekir. Gençlere tevazudan çok şeref ve haysiyeti, teslimiyetçilikten çok cesaret ve mücadeleyi, merhametten çok adaleti öğretmek gerekir. Böylece kendi yolunu kendi çizecek ve bunun için kimseden izin ve icazet istemeyecek kişilik ve onur sahibi nesiller yetişebilir.
Sayfa 83-85
·
134 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.