İnsanın kendini her haliyle kabul etme olasılığı yoktu ki geçmişte, kesin ve kati olarak insanlar kendilerini olduğu gibi kabul ederdi, hatta kendilerini başka kriterlerle kıyaslayacak ya da eleştirecek olanakları bile yoktu. Genelde sadece içlerinde veremedikleri hesaplarla savaşırlardı. Geleceği yaşadıkça ve geçmişten koptukça insan, insanı tanımaya ve yeniliği görmeye başladı. Böylece oldukça fazla seçeneğe sahip oldu. Medya, reklam ve teknolojinin ilerlemesiyle de, dayatılan ve tarif edilen "normal" e uymadıkça, uyamadıkça da kendini sevmekten vazgeçti. Kriterlere uyanlar şanslıydı, uymayanlarda mutsuzluğu yaşadı.
Bunlara rağmen suçlu kendi değilken bile kendini suçlu görüyorsa insan, mutsuzluğu hakediyor birazda bence çünkü kendi tercihi. Mutsuzluğa, uyumsuzluğa rağmen içinde yaşadığı çağın ve olanakların farkına varıp, bilinçlenip yolunu da buna göre çiziyor ve kabulleniyorsa da mutsuz da olsa kabulleniyor uyumsuzda olsa. Dinginliğin ve hayatı sürdürülebilir kılmanın en iyi yolu kabulleniş yoksa ilerlemiyor olduğun yerde sayıyorsun.
Hiçbir insan, hiçbir düşünce, hiçbir zihin, fikir hata değildir. Her insan birer istiridyedir. Kapalı kutu. Kendini açabilen ve incisinin değerini bilen zaten kendini hata olarak görmez.. Hata olunmaz ama elbette yapılır. Yapılan hatadan dönülür ya da dönülmez her türlü kardır çünkü sonunda kazandığın bir tecrübe var.
Bahsettiğin gerçekten iç benlik eleştirisiyse ve toplum psikolojisi ile bir ilgisi yoksa, sadece kendi kendini onaylamak için psikolojik ve fiziki değişimi tarif ettiysen kabul edilebilir. Ama kendini sadece kendi için eleştiren ve değiştiren çok az insan tanıdım.
Benimde dileğim, kimsenin kendini soyutlamak zorunda kalmadığı, kendini özgürce ifade edebildiği bir yaşam tarzı.
Ama sanırım dinlerde bahşedilen "cennette" bile karşımıza çıkamayacak kadar olanaksız bir dilek bu.
Geçmişle yüzleşip, kabullenip, varlığı ve yokluğunu hizaya getirip, e dize de getirip(!) en güzel gelecekleri yaşamak ümidiyle...
Devamı yok.
Son:)