Bazı insanlar, diğerleri işleyişi sorgulamadan yaşarken hayata yönelik kendi kafalarında birtakım çıkarımlar yaparlar. Bu çıkarımların doğru olup olmadığı konusuna girmeyeceğim, bu değişebilir fakat kendi gerçeğine ulaşmış kişi bir şekilde çıkarımına güvenmeye başlar. Bu romanda ise Dostoyevski’ nin yarattığı Raskolnikov karakteri, kendi çıkarımlarının ve düşünsel taşmalarının kurbanı olmuş bir bireydir bana göre. Cebindeki her rubleyi tanımadığı bir insana verebilecek kadar fedakar ama aynı zamanda yaşayan bir insana kıyabilecek kadar da gözü dönmüş(?). Hayır, o sadece idealist bir ruha sahip olan fakat değişim yaratmak için gereken kanın kendisinde olmadığını deneyip gören ve akabinde psikolojik olarak kaybeden çarpık bir genç. Keza, romanın sonlarına doğru da onu yıpratan ve korkutan şeyin hapse girmek değil, kendi varsayımlarındaki başarısızlıkla yüzleşmesi olduğunu anlıyoruz. İdealistliğin de fazlası zarar, öyle değil mi…