Gönderi

Kısacası, her zaman "bir şeye inanmak" zorundayızdır. Beraberliğimizi sağlayacak, sürdürecek ve bizleri denetleyecek tek şey, ortak bir inançtır. Bu sözün arkasından hemen güçlü olan herhangi bir inancın yeterli olabileceği iddia edilebilir. Bu doğru değildir. Yaradılışımızdaki "komünal" eğilim ayrıntılı toplu ayinlerin yapılmasını ve bunlara katılmayı gerektirmektedir. Bu gösterilerden "tantana ve şatafatın" kaldırılması öyle büyük bir kültürel boşluk yaratacak ki, "inanma"nın o çok önemli derin ve duygusal düzeyde işlemesi imkansızlaşacaktır. Ayrıca, bazı inançlar diğerlerine kıyasla çok daha tüketici ve sersemleticidir ve bu yüzden topluluğun nitelik bakımından gelişimini engelleyecek bazı katı davranış biçimlerine saptırılabilir. Tür olarak akıllı ve araştırıcı bir hayvan olduğumuzdan, bu iki niteliği göz önüne alan ve kamçılayan bir inanç biçimi kuşkusuz en yararlısı olacaktır. Öğrenmenin gerekliliği, dünyamızın bilimsel açıdan tanınması, çeşitli biçimlerde estetik olguların yaratılması ve değerlendirilmesi, gündelik yaşantının ayrıntı boyutlarının genişlemesine ve derinlemesine zorlanması günümüzün "din"i haline gelmekte. "Tecrübe" ve "kavrayış" soyut birer tanrı biçimine bürünmekte ve cahilliklerimiz ve aptallıklarımızla bu tanrıları kızdırmaktan korkmaktayız. Okullarımız, üniversitelerimiz, dinsel eğitim merkezleri; kütüphane, müze, sanat galerileri, tiyatro, konser, spor salonları da "komünal" tapınaklarımız olmuştur.
Sayfa 180 - İnkılap Yayınevi - 6. BaskıKitabı okudu
·
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.