Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

216 syf.
4/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Her dönem tartışmalara sebep olmuş, şimdi de linç edilmeme sebep olabilir…
1923 yılında, edebi bir tetikçinin elinden çıktığına inandığım korkunç -sözümona- roman. Roman diyemiyorum çünkü daha önce çok fazla roman okudum. Metin, roman denilebilecek bir derinliğe ne edebi, ne de kuramsal açıdan sahip değil. Örneğin; Karakterlerin tamamı siyah yahut beyaz. Tek bir gri karakter yok. Edip’in propagandasını yaptığı çağdaş kadın her yönü ile iyi. Dindarlıkta da, insancıllıkta da, düşünce ve felsefesinde de en iyi o. Ancak bu kızın karşısına konumlandırdığı herkes katiyetle siyahlar, iğrençler. Ve bu iğrençliğin tamamı dindar, hacı, hoca, sarıklı, cüppeli, bıyıklı, sakallı, camii cemaatinden insanlardır. Hal böyle olunca edebi bir metinde olmaması gereken bu tezatlık bilinçli okura kitabın didaktikliğini hatta diktalığını ilk sayfalardan belli ediyor. Gerçeklikle kuvvetli doğal bağları olmadığı her halinden belli olan roman, kesinlikle gerçek okuyuculara göre değil. Tek gayesi rejimin kendisini aklamak olan eserin ilkokul seviyesinde okutulduğunu ve hatta ders kitaplarında olduğunu düşündükçe midem bulanıyor. Peçe üzerine açılan bir diyalogda; Simsiyah, çağın gerisinde kalmış hoca karakteri, peçesiz kadınların Allah’ın lanetini üzerlerine çektiklerini söylerken, onları kahpelikle yaftalıyor ve şeriatın gereği gibi taşlanması gerektiğini sürekli dile getiriyor. Bu kurmaca hacı-hoca tiplemesi yeşil çamın ve sonrasında modern medyanın defalarca kullanacağı tipin aynıdır. Düşünülmesi gerekir. Bu konuda detaylıca fikretmek zaruridir. Öyle ki, kitapta bu sözde dindar adam, sırf bu peçe takmayan kıza sinirinden, Yunan komutanına kendini satmaya çalışıyor. İşte bu da yine kötüyü kapkara tutma çabası ve o kötü imajlı hocayı okurun (ve filmlerde seyircinin) bilinçaltına işleme çabasıdır. Rejim (veya yazar) dini kendisi gibi ele almayan herkesi insandışılaştırmak istemiş ve bunu kudreti ölçüsünde fikir, kültür ve sanatta işlemiştir. Kitapta tahammülümüz aşan bir çok unsur olsa da, şu kısım canımı bilhassa sıktı: Namus kadının yüzünü açıp açmaması, başını örtüp örtmemesi değildir, din de peçe ve başörtüsü değildir öyle kapalılar vardır ki kapı ardından her türlü rezilliği işlerler, diyor kitaptaki sözde kuvai milliyeci. Onun bu sözü artık bir slogandır. Rejimin istediği yeni Türk kadının sloganı olmuştur. Ayrıca ben sadeleştirilmemiş orijinal (latin harfleri ile) Metin’i okudum. Kimi sayfalar vardı ki, sayfanın yarısı bilinmeyeceği öngörülmüş, acem kökenli Osmanlıca kelimelerin yerine yeni Türkçe kelimeler yazılmıştı. Dili, ne derece tahrif etmişiz bir kez daha gördüm.
Vurun Kahpeye
Vurun KahpeyeHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 201910,5bin okunma
··
5,8bin görüntüleme
Burak Çukur okurunun profil resmi
Her dönem tartışmalara sebep olmamıştır. Bu bir uydurmadır. Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı, Tarık Buğra gibi Türk edebiyatının önde gelen isimlerinin kitaplarının incelemelerinde böyle yorumlarla karşılaşıyorum bu aralar. Karalama kampanyası yürütüldüğünü düşünüyorum. Şunu söylemek istiyorum: Türk'e Atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne düşman ve kindar olan arap mevalilerinin zihniyet yapısını bir bir ortaya döküyor Halide Edip Adıvar. Okuyun ve okutturun arkadaşlar.
Hilal Doğru okurunun profil resmi
Öyle bir yorum yapmışsınız ki sanki bu tip dindar sözüm ona dindar insanlar yok?! Dini kişisel çıkarları için kullanan, tutucu, fırsatçı insan çok. Halide Edip Adıvar, keskin hatlarla bir roman yazmış evet. Romanlar genel olarak bir kurgu ile yazılır zaten. O zaman gelin sizinle bilimkurgu kitapları hakkında da konuşalım. Böyle şeylerin olması mümkün değil diye.
Dilara Türkarslan okurunun profil resmi
İyi akşamlar, Halide Edip romanı 1923 yılı dolaylarında gazete ile tefrika etmiştir. Servetifünundan sonra dilde sadelik gayesine girişildiğini az çok bu dönemin kitaplarını okuyan herkes bilir. Bilhassa Ziya Gökalp bu husus hakkında bu gün bile dilimizdeki birçok kelime farsça ve Arapça kökenden geldiğinden “Türkçeleşmiş Türkçedir” anlayışını benimsemiştir. Dil tartışmalarının yoğunlukla ve iştiyak ile edildiği bir döneme ait bir romandan profesyonel bir roman dili beklemek yalnız acemi okurlar için geçerli olabilir diye düşünüyorum. Romanı okurken de yazıldığı dönemin siyasi ve sosyal hali de kati suretle göz önüne alınmalı. Bir mesel verelim, Hayvan Çitliğini stalin dönemini bilmeden yorumlaya çalışmak büyük bir hata olur, romanı yalnızca ihtilal eden birkaç hayvan olarak tasvir etmektir bu. Artık dini yanlış anlayarak bir kesime karşı devamlı olarak bir aldatmaca ile kullanan, kendi çıkarları doğrultusunda esasında yüce olan dini kirli emellere alet etmişleri eleştiren, sahih dinin bu yüzü kararmış din tüccarlarının anlattığından çok farklı olduğunu anlatan, ve yorumunuzda bahsettiğinizin aksine dini kavi birini de oldukça güzel -Aliyeden değil dededen bahsetmekteyim- bir şekilde tasavvur etmiş bir romandır Vurun Kahpeye. Bu gün bile veyl olsun ki ülkemizin en büyük sorunlarından biri yanlış anlaşılan ve asla doğrusu öğrenilmeye tenezzül edilmeyen dinimizdir. İnanın ki, ben bunları ömrünün 6 yılı imamhatiplerde geçmiş birisi olarak demekteyim :) üselik az önce bahsettiğim gibi, dönemin siyasi ve sosyal durumuna bakarsak eğer, gri karakterler oluşturmanın pek de mümkün olmadığını -filhakika kasaba halkı romanda devamlı şekilde gri karakteri oynamaktadır gelgitleriyle ve kah şüphe kah güvenleri ile- fark edebilirsiniz. Gayet güzel, okuyuca keyif veren, ve sahiden önemli meselelere değinilmiş bir romandı arkadaşlar, okuyun okutturun.
Bu yorum görüntülenemiyor
Fatma okurunun profil resmi
Dediğiniz gibi kesin siyah beyaz karakterler beni de rahatsız etti. Gerçekçilikten eser yoktu. Ve dediğiniz gibi bu hoca tasviri yıllarca kullanılan bir tasvir. İçimden eşy demiştim okurken evet çok rahatsız edici dini ve hocayı böyle göstermek ama böyle insanlar da vardı o zamanlar eminim. Şu an bile dini sömüren insanlar yok mu? Ama yine de okura bu dikte edilmemeliydi. Bir alıntı onca şeye rağmen içime su serpti. Şöyle diyordu Aliye o hocayı gördüğü zaman: "Hayır din bu değildi, bu çirkin ve galiz Hacı Fettah Efendi'nin temsil ettiği şey değildi. Din, nurlar içinde nihayetsiz bir rahmetin, şefaati tecellisiydi. Kundakta ümmeti için şefaat talep eden Peygamber'in asi ümmetine melce olan büyük Muhammed'in dini idi. Hacı Fettah Efendi, din perdesine bürünmüş, dünya yüzünde şeytanın insanları tazip için gönderdiği bir mümessildi. "
M. Talha Özmen okurunun profil resmi
Açıkçası sizin kadar olumlu düşünemiyorum. Bu tarz dindar algısını rejim öyle kullandı ki her yerde yeşil çamda, o geçiş döneminin propagandası İçin dağıtılmış kitaplar. Evet Aliye’ nin din üzeri düşüncelerini içeren bir Mevlüt bölümü mevcut, o bölüm de ziyadesiyle zorlama. Ki zaten üç kez filmi de yapılmış bir eser kendisi ve hiç birisinde o Mevlüt sahnesi yok. İstiklal mahkemeleri şu an halen tartışılıyor ve meşru olmadığı çoğunluk tarihçi tarafından kabul görüyor. İlber Ortaylı’dan tutun da en muhafazakar olanına kadar bu böyle. Ama kitapta İstiklal mahkemeleri de meşru gösteriliyor. Neden çünkü dindarlar kötü işler yaptılar… bu algı toplumun kodlarına işlendi. Maalesef.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Sümeyye Eren okurunun profil resmi
Tam kitabın ismi gibi sert bir bakış açısı olmuş ama haklı 👌
kitap editörüyüm okurunun profil resmi
tebrik ve teşekkür ederim. gayet aydınlatıcı nitelikle inceleme olmuş kardeşim.
M. Talha Özmen okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Tarihi objektif ve edebiyatı bilinçli okuyan herkes aynı yorumu yapar ve yapıyor. Benlik bir şey yok 😌
1 sonraki yanıtı göster
Mithra okurunun profil resmi
Bir dönem Amerikan mandasını istemiş bir kadın..
M. Talha Özmen okurunun profil resmi
Ne yazık ki anlatamıyoruz insanlara. Anlatamadık. Umarım yarın anlayabiliriz.
1 sonraki yanıtı göster
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.