Kıyamet Polisi'ni bu platformdaki ilk arkadaşım önerdi. O önermeden önce kitap sitelerinde rastlamış, bir göktaşının dünyaya çarpmasından yaklaşık yedi ay öncesinde geçen bir polisiye olduğunu görünce iç karartıcı diye düşünüp almamıştım. Sonra ikinci kitabı Gerisayım Kenti çıktı, yine almadım. Nihayet arkadaşım önerdiğinde okumaya karar verdim.
Kitabın orjinal adı "The Last Policeman" romana daha uygun. Çünkü taze dedektif Henry "Hank" Palace, insanların kafayı dünyanın sonuna taktığı, kimsenin işini ciddiye almadığı, intiharların sayısının aşırı arttığı bir zamanda, intihar gibi görünen bir vakayı, meslektaşları dahil herkesin dalga geçmesine rağmen sonuna kadar kovalıyor.
Kitabın dün yarısını okumuştum ve sabaha kadar rüyamda dünyaya çarpacak göktaşıyla uğraştım. Gerçekten iç karatıcı. Sonra düşündüm, zaten koca bir hayatı bize çarpan, çarpma ihtimali olan kendi göktaşlarımızla geçiriyoruz. Bazılarımız bu çarpışmaların izini hayatımız boyunca taşıyoruz, bazılarımız başa
çıkabiliyor, bazılarımız çıkamıyor.
Yazar, dil, karakterler, arka planlar ve genel kurgu açılarından çok başarılı. Naomi'yi sevdim ama gizemli tavırları biraz havada kaldı. Hank için her şey siyah ya da beyaz, fakat bu davranışlarının ardındaki derinliği hissettim. Romanda sadece bir şey kafama takıldı. Dünyanın sonu gerçek olsa, devletler yaşamaya devam eder mi? Medeniyet dediğimiz sahte kibarlığın arkasına saklanmış olan insanlığın içindeki vahşilik daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkmaz mı? Belki de serinin diğer kitaplarında göktaşının dünyaya çarpma vakti yaklaştığında durum değişir.
İkinci kitabı Gerisayım Kenti okunur mu, okunur.
Son olarak, sadece 266 sayfada bu kadar katmanlı bir hikaye anlatabilmek, her karakteri anlaşılır bir şekilde verebilmek büyük bir başarı.