Kaynağı tam bilinmemesine rağmen şu yazıyı epey severim:
“Üniversitede, en çok sevdiğim hocanın odasındaydım.Bana ‘Ne olmak istiyorsun?’ dedi.‘Entelektüel olmak istiyorum.’ dedim.‘Senden entelektüel olmaz!’ dedi.Şaşırmıştım, sonra, kırılgan bir ses tonuyla ‘Dersinizi geçmeme rağmen sürekli dersinizdeyim. Okulda en çok okuyan, araştıran ve tartışmalara giren, hep benim?’ dedim.Tekrar ‘Senden entelektüel olmaz!’ dedi.Çok kızmıştım!
‘Doçentlik tezlerin konularını bile ben öneriyorum…’ dedim.
Profesör gülümseyerek geriye yaslandı.
‘Senden çok iyi bir araştırmacı olur; ama entelektüel olmaz! Nedenine gelince; sana entelektüel olamazsın dediğimde, bana bir entelektüel gibi ‘Niçin olmaz?’ diye sormadın, aksine alındın ve hiddetlendin. Yazarlık bir bilgi işidir. Oysa entelektüellik bilgi değil, davranış biçimidir. Bir insanın entelektüel olması için en az üç kuşak ailesinin okuması gerekir…
Okulun önüne bir baksana. Hepsi son model araç dolu ve bunların çoğu hocalara ait. Onlar her sene model yenilerler.
Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı?
Niçin bu şekilde yaşıyorlar?
Çünkü o ünvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü. Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar. Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez.
Entel feodal köylülere artık diploma ve ünvan da yetmez.
Tıpkı paranın yetmediği gibi…”