Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Film gibi hayatlar...
Baratbay başlarına gelenleri anlatmaya başladı: -Biz Çekoslovakya-Avusturya hududunda Amerikalılara esir düştük. Birçok Azeri, Ermeni, Gürcü ve yüzden fazla Türkistanlı beraberdik. Bizleri ve birkaç başka milletten olan esirleri bir askeri kışlaya topladı­lar, yiyecek, içecek verdiler. İki gün sonra Sovyet asker ve subaylarının geldiğini söylediler. O anda kaderimiz bundan son kimin eline geçeceğini anladık. Fakat sonradan öğrendik ki, kamptaki Amerikalı komutanlar, Rusların bizimle görüşüp konuşmalarına müsaade etrnemişler. Biz bu olaya çok sevindik ve ümitlendik. O kampta dört gün kaldık. Bu arada daha çok esirler getirdiler. Fakat ümidimiz boşa çıktı. Beşinci gün karışık milletlerten dörtyüz civarında kişiyi vagonlara yerleştirip dışarıdan kilitlediler. Nereye götürdüklerini bilrniyorduk. Belki bu sefer doğru Sibirya'ya gönderirler. Belki oraya yetişmeden önce Stalin'in 270 nurnaralı ernrini yerine getirrnek için yollarda çukurlar hazırlanmıştır, diye müthiş hayallere dalıp, yedi saat yol yürüdük. Bir yerde tren durdu kapıyı açıp su ve bir dilimde ekmek verdiler. O vakit bizi vagonlara bindiren ve indirenlerin Amerika askeri ve polisleri olduğunu gördük. Belki bunlar bizleri Ruslardan kurtarmak için ayrı bir yere götüreceklerdir diye ümitlendik. Vagonlardan indik, burası Rosenheim tren istasyonu idi. 100 kişiden fazlaydık ve bizi sıraya dizdiler. Biz en son safta idik. Şehire girerken sokaklarda Amerika, İngiliz ve Rus askerlerini arabalarla gezdiklerini gördük. Ümitlerimiz tekrar bir hayal olarak kaldı. Burası kaderimizi kesin olarak belli edecek yer idi. Toplanma yerine yetişmeden önce kaçıp gizlenmeden başka çare yoktu. Saftakilerden her birinin aklına gelen fikir her halde bu idi. Nezaretçi olan Amerikalı askerler, birbirleriyle konuşa konuşa yürüdüklerinden ara sıra arkaya bakarlardı. Herhalde bizi kendi esirleri saymıyorlardı. Bu sebepten çok sıkı kontrol altında tutmuyorlardı. Belki de bizim kaderimizin ne olacağını hilmişlerinden bize sempati duymuşlardır. Dar sokaklardan geçerken 2-3 arkadaşm saftan ayrıldığını gördük. Bir dönemeçte ben arkamda gelen Nur Ahmed'e işaret ettim, bizde saftan çıktık, yürüyenlerin arkasında saklarup bütün gücümüzle koştuk. Koşuyorduk, ama bir açık kapı veya lokanta bulamıyo­rduk. Tahminen 300 metreden sonra şimdi sizlerle buluştuğumuz sokağa girdik. Biraz yürüdükten sonra şu kiliseyi gördük ve çabucak gelip sokulduk. Papaz bizi görünce şaşırdı, "İbadete mi geldiniz?" diye sordu. Biz nefesimiz boğazımıza tıkanmış halde durumu anlattık­tan sonra bizi hemen papazın dua mimberi yanındaki küçük odaya soktu ve kapısını kilitledi. Kaçtığımız günden beri buradayız. Papaz bize bakıyor. Allah'a şü­kür ki, hiç kimse bizim gibileri aramak için buraya girmedi. İbadet saatlerinde papaz bizi odadan çıkarmıyor. Bize sivil elbiseler toplayıp getirdi ve bugün ilk defa bunları giyip sokağa çıkmıştık Papaz her gün etrafı dolaşıp durumu bize anlatıyor. Papazın dediğine göre, futbol meydanı ve yanındaki boşluğu tel ile çevirip kamp yapmışlar. Yakaladıkları esirleri oraya toplayıp 2-3 gün sonra kamyonlarla tren istasyonuna taşıyorlarmış. Papaz bize bu vaziyetİn birkaç hafta devam etmesinin mümkün olabileceğini anlattı. Amerika, İngiliz ve Rus askerleri tamamen gidene kadar şehirden dışa­rıda bulunan iyi bir dostunun evinde kalmamızı ve ona yardım etmemizi tavsiye etti. Biz de bunu kabul ettik.
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.