Kuyucaklı Yusuf'u uzun zaman önce okudum, büyük bir hevesle,bir çok beklentiyle...
Ne yazık ki umduğumu bulamadım daha sonra bulunduğum ruh hali, yer ve zamanın etkili olduğunu düşünerek biraz zaman tanımam gerektiği kanısına vardım...
Evet ,uzun bir zaman diliminden sonra yeniden okudum ancak fikirlerimde olsun duygularımda olsun pek değişiklik olmadı. İlk okuduğumda hissettiklerimden,düşündüklerimden ne esksik ne fazla...Eksik demişken eksin bir şeyler var bu kitapta parçaları eksik puzzle merakı ve tedirginliği var.
yazar diğer serilerini yazamadığı için mi böyle hissettim ? bilemedim...
Sabahattin Ali kitabı seri olarak devam ettirmek niyetindeymiş ancak ömrü yetmemiş ki genç yaşta ölmemiş 'öldürülmemiş' olsa kim bilir ne lezzetler bırakacaktı tarihe.
Fakat tanışma imkanım olsa sorardım: Tatar Ramazan gibi mert, akıllı ve cesur tasarlayıp; sonra aptallığa varan bir saflığa, cesarete değil de cinnete eğilimi olan, anadolu’nun bilgeliğinden çok ‘odunluğundan’ nasiplendirdiğin Kuyucaklı Yusuf’tan ne istedin? diye.
Okurken oturtamadığım şeyler var, mesela Yusuf karakteri addedilen özelliklerine göre fazla nahif, kaymakam oğlunun bir baltaya sap olamaması da inandırıcı değil ; okuması yazması bile yok.
Şakir’in muazzez’den hemen vazgeçmesi de olmamış,vazgeçti mi onuda bilmiyoruz çünkü merakımın derinleştiği noktada Şakir karakterinden bahsetmeyi bırakıyor yazar.
Aslinda yazar bir çok şeyler anlatmak,haykırmak istiyor gibi ,yanlış giden düzene,adaletsizliğe,adalet adı altında kurulan kumpaslara; saf,pasif bunun yanı sıra kurnaz ,çıkarcı Anadolu insanına isyan eder gibi.
Her şeyi bir anda anlatmak çabasından olsa gerek bağzı konulara girememiş.
Ancak şunuda göz önünde bulundurmak gerek Sabahattin Ali'nin ilk romanı olmasına rağmen, dil,üslup,kurgu bakımından hiçde acemice değil ,özellikle betimlemeler,mekân tasvirleri,
Ama bu romandaki dramanın hayatın olağan akışına uymayacak şekilde akıl tutulması yaşayan karakterlerin üzerinden verilmesi okuyucu olarak beni tatmin etmiyor.
Bu roman daha çok bir kabullenişin öyküsü gibi, herkes var olanın içinde sürükleniyor, kimse gidişatı değiştirmek adına üzülmek dışında bir şey yapmıyor.
Çaresizliği ve eylemsizliği iliklerimize kadar hissettiren bu kitapta bana sorarsanız gerçek bir aşk yerine, sürdürülmek istenen bir alışkanlığın izleri görülüyor...
Özetle başarılı bir eser ancak beklentimi karşılamadı, Kürk Mantolu Madonnna ve İçimizdeki Şeytan kadar sarmadı ama okumaya değer ki bence herkesin farklı şekilde yoracağı bir anlam gizliliği var bu kitapta ki her şeye rağmen okunmaya değer.
Peki bütün hepsinin üstüne kitapta beni beynimden vurulmuşa döndüren cümleye gelelim : Yusuf'un Muazzez'i alıp Ayvalık'da kendine yeni bir hayat kurmasını babası kaymakam bey'e söylediğinde duyduğu cümledir: "Yusuf, Ayvalık'da müslüman mı barındırırlar!"
Aklıma Necip Fazıl'ın Sakarya şiirindeki şu dize geldi:
"Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!"