-Totoca, yeni eve ugradin mi? Hayir. Ya sen?
-Firsat buldukça gidiyorum. Minguinho'nun iyi olup olmadigini öğrenmek için.
-Güldü ve Ayisigi'nin yeni gövdesi olmasi gereken sopayi yontmayi sürdürdü.
-Mnguinho da neyin nesi? Benim şekerportakalıfıdanım.
-Ona çok uygun bir ad bulmuşsun. Kendine böyle isler bulmakta üstüne
yoktur, iyi mi bakalim?
-Hiç büyümemis.
-Vaktini ona bakmakla geçirirsen büyümez bu gidişle. Bu haliyle hoşuna
gidiyor mu? Onu böyle mi istiyordun?
-Evet. Totoca, sen nasil oluyor da her şeyi yapabiliyorsun? Bunu söyler
misin? Kus kafesi yapiyorsun, kümes, ari kovanı, çit, tahtaperde... Bunlari
hep beceriyorsun.
-Çünkü herkes kelebek boyunbagli bir sair olmak için dogmadi. Ama istersen
sen de öğrenebilirsin.
-Hayr, sanmıyorum. insanda böyle şeylere doğuştan yatkinlık olmali.
-Bir an durdu ve Edmundo Dayinin bu yeni bulusu karsisinda yari öfkeyle,
yari güleryüzle bakti. Dindinha mutfaktaydı. Bayat ekmekleri şaraba
batirip yağda kızartmaya gelmişti. Noel gecesinin tek yemeğiydi bu.
-Bak, dedim Totoca'ya. Bu kadarini bile bulamayanlar var. Şarabin ve yarin
öğle yemeğinde yapılacak salata için meyvelerin parasini Edmundo Dayi
verdi.
-Totoca, elindeki isi karsilıksiz yapıyordu çünkü Bangu Gazinosu hikayesini
öğrenmişti. Hiç değilse, Luis'in bir oyuncagi olacakti. Eski, yıpranmamış bir
şeydi ama, yine de çok güzeldi ve ben onu çok seviyordum.
-Totoca! dedim. Evet?
-Noel'de bize hiç, ama hiçbir yerden armağan gelmeyecek mi sence?
-Sanmıyorum, gelmez!
-Ciddi konuş, ben herkesin söylediği kadar kötü, ve sersem miyim? Kötü
değilsin. Ama içine şeytan girmiş senin.
-Noel günü geldiğinde su şeytandan kurtulmayi çok isterdim! Ölmeden önce,
hayatımda hiç değilse bir kez, küçük şeytanin yerine küçük Isa'nin benim
için dogmasini isterdim doğrusu.
-Belki gelecek yıl olur... Neden benim gibi yapmayi öğrenmiyorsun? Sen ne
yapiyorsun ki?
-Kimseden hiçbir sey beklemiyorum. Böylece hayal kirikligina da ugramamis
oluyorum. Hem, küçük Isa herkesin söylediği, papazin ve din dersi
kitaplarinin anlattigi kadar iyi değil...
-Sustu, düşündüklerinin gerisini söyleyip söylememekte kararsizca bekledi.
-Evet, nasil küçük Isa? diye üsteledim.
-Bak, diyelim ki sen çok yaramazlık yaptin, hiçbir sey haketmedin.
YaLuisneyapti?..
-O bir melek. Ya Gloria? O da. Ya ben?..
-Bak, sen... arasira sen... sen... benim bazi şeylerimi yürütüyorsun, ama yine
de çok iyisin.
-Ya Lala?
-Çok kötü dövüyor, ama o da iyidir. Birgün kelebek boyunbagimi dikecek.
-Ya Jandira?
-Jandira söyle böyle, ama kötü değil.
-Ya annem?
-Annem çok iyi, beni dövmenin onu çok üzdüğünü biliyorum. Hiçbir zaman
bütün gücüyle vurmuyor.
-Ya babam?
-Bak, onu bilemem. Hiç talihi yok. Bana benziyor olmali, ailenin kötü kişisi.
-Görüyorsun ya, ailede herkes genellıkle iyi. Öyleyse neden küçük Isa bize
yakinlık göstermiyor? Dr. Faulhaber'in evine gidersen, masanin bir sürü
şeyle tepeleme dolu olduğunu görürsün! Villas-Boas'larda da öyle. Dr.
Adaucto Luz'dan hiç sözetmeyelim...
-ilk kez, Totoca'nin ağlamak üzere olduğunu gördüm. Bu nedenle, küçük
Isa'nin, yalnizca is olsun diye yoksul doğmak istediğini düşünüyorum. Sonra
da, yalnizca zenginlerin zahmete değdiğini görmüştü... Neyse, birakalim
bunlari. Belki söylediklerim çok günah.
Gerçekten çok yılgindi; konuşmak ve yontmakta olduğu sopadan başini
kaldırmak bile istemedi. Öyle içkarartici bir aksam yemeği oldu ki, en iyisi
onu hiç düşünmemek. Herkes yemeğini konuşmadan yedi. Babam sarapli
ekmeği söyle bir tatti yalnizca. Ne tiras olmak istemişti, ne de başka bir
sey.
Sayfa 45 - can