Sonra fark ettim ki
Su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor
Herşey yine ve aynı şekilde oluyor..
Öyle bir yere geldim ki
Sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış
Üşümek ve sonra ısınmak gibi..
Gitsem ayrılık olur, kalsam çöl..
Gidersem bende hasret olur
Ve belki beni sevenler de özler ama
Anladım ki özlemden hiç kimse ölmüyor,
Ama ben ölüyorum..
Nefes alıyorum, önemsiyorum
Ve gitmek istiyorum..
Anladım ki hasret yeni bir aşk'a kadar sürüyor..
Sevdiklerim ve beni sevenler,
Bağışlağın su akıyor ve ben gidiyorum...
(Tuncay Akdoğan/Bir Nehir Ki Ömrüm)
youtu.be/0KftnhNuYRo
Kitabı okurken Tuncay Akdoğan'ın yukarıdaki dizeleri geldi aklıma hem nasıl gelmesin ki, kitaptaki gitmeler, kalmalar, özlemler, savaşlar, aşklar, nefretler o kadar bol ki sanki Tuncay Akdoğan bu satırları
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabına atfetmiş.
Kitapta; Sürekli gitmek ve kalmak arasında sıkışmış 4 ana karakterin uçlardaki yaşamları üzerinden Rus önderliğindeki Sovyetler Birliğinin Çekoslovakya'yı içten ve dıştan nasıl kuşattığını, ondan sonra neler yaşandığıyla alakalı bilgiler içermekte. Ayrıca Anti_Kominist olarak bilinen Kundera'nın akıcı (yalın diyemeyecem) uslubuyla bazı felsefi, uhrevi ve siyasi tabuların da sarsıldığına şahit olmak mümkün.
Şahsım adına çok beğendiğimi belirtmek isterim.
Dikkat: kitapta çok fazla erotik ve cinsel konular ve konuşmalar mevcut. Bunu belirtmemdeki maksadım, okumadan birine hediye etmeniz durumunda olası bir facianın önüne geçmek falan:)
İyi okumalar