Gönderi

Söke'de yaşanan bir olay. 50'li yıllarda çiftlik kuran bir aile. Onun anılarında rastladım. Çiftliğin suyu köyün suyuyla aynı yerden geliyor. Ayazmadan geliyor. Kadın merak ediyor. Bir bakayım su içtiğimiz yeri bir göreyim diyor. Gidiyorlar. Bir dağın yamacında bir ayazma var. Tesadüf bu ya! O gün de ayazmanın çamurunu, çerini çöpünü temizliyorlar. Boşaltmışlar. Gözeyi tıkamışlar. Genişçe bir havuz. Havuzun içine girmiş köyün delikanlıları çıplak ayaklarını çemberlemişler. Temizlemişler. Suyu boşaltmışlar. Çevresini yıkamışlar güzelce. Havuzun dibinde iki yılan. Yılanı almış gençler. Havuzun başında bekleyen ihtiyara götürmüşler. Köyün yaşlısı. O da dualar okumuş. Almış yılanları leğene koymuş. Temizlemişler. Gözeyi açmışlar. Kapatmışlar. Su doluyor. Yılanları tekrar bırakmışlar. Kadın demiş ki "Ya içtiğimiz suyun içinde yılanın ne işi var, bu yılanlar burada ne yapıyor?" ihtiyar, hanıma "Bunlar mübarek hayvanlar. Bunlar, buranın kirini pasını çöpünü yerler. Ne varsa börtü böcek, suyunu temizlerler. Onlar mübarek hayvanlar. Bunlar burada yaşayacaklar. Bunlar ayazmanın yılanı." demiş. Niye çok anılardan, geçmişten, yaşadıklarımızdan söz ediyorum biliyor musunuz? Anılar bizi bu dünyanın çerinden çöpünden kirinden pasından arındıran yılanlardır. Kalbinizde dururlar onlardan vazgeçmeyin. -Ercan Kesal
·
172 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.