Gönderi

GELMEYEN İLHAM PERİSİ
Tak tak tak… “Güzide! Güzide! Lütfen kapıyı açar mısın?” dedi Osman. Gözleri yarım açık ve ayakta uyuyan bir halde kapıyı açtı Güzide. “Osman, ne oldu? Niye bu saatte kapıyı çalıyorsun?” diyerek kapıya yaslandı Güzide. “Acil bir durum var. Sen Türk Dili Edebiyatı öğretmeni değil misin?” diye sordu Osman. “Evet.” dedi Güzide. “Ben şiir yazmak istiyorum ama şiiri yazacak ilhamı nasıl bulacağımı çözemiyorum. Bana yardım etmelisin. Elini ve yüzünü yıkayıp odaya gel. Seni bekliyorum” dedi Osman ve Güzide’yi kenara itip, eve girdi. Osman, son derece stresli bir halde kanepede otururken, Güzide odaya girdi ve “Sabahın köründe kapımı çalacak kadar büyük olan şiir problemin neymiş, anlat” dedi. Derin bir nefes alan Osman, “Bir sabah uyandım ve içimde çok büyük bir anlatma isteği hissettim.” diyerek söze başladı. “Bunu anlatmak gerçekten zor ama yine de deneyeceğim. Her zaman kalabalıkların arasında yüzü daima gülen ama içi karmakarışık olan bir insan oldum. Kelime haznemin yetersiz olması mı yoksa doğru anı bulamamam mı bilmiyorum ama içimdekileri doğru bir şekilde aktarmayı beceremiyorum. Anlatma isteğimi şiir yazarak bastırmayı düşündüm ve birkaç gündür bunun üzerine denemeler yapıyorum.” dedi ve yavaş yavaş kendine gelen Güzide’nin meraklı bakışlarla onu izlediğini fark etti. Güzide, “Nasıl denemeler yapıyorsun?” diye sordu. “Öncelikle Google Amca’yı açtım ve nasıl şiir yazılır diye araştırma yapmaya başladım. Şiirle pek alakam olmadığı için ne bulursam okumaya karar verdim. Onlarca linki arka arkaya açtım. Tarayıcıdaki sekmelerin uzunluğu Çin Seddi’nin boyuna eşitlendi. Bunu nereden mi biliyorum? NASA’dan arandım. Uydularından birinin dünyada tanımlanamayan çok uzun bir cisim alarmı verdiğini görmüşler. Sonradan durumu anlamışlar. Alarmı kapatıp beni aramışlar. Osman Bey, tarayıcınızdaki yüzbinlerce sekmeyi birkaç dakika daha açık tutarsanız, bilgisayarın işlemcisini birazdan yakacaksınız diyerek beni uyardılar.” dedi Osman. “Eee..Devam et” dedi Güzide normal bir şey duymuş gibi. Birkaç saniye sonra kendine gelip “Ne dedin sen?” diyerek şaşkınlıkla Osman’a sordu. “Tarayıcımda birçok sekmeyi açtığım doğru ama diğerlerini uydurdum. Tamamen kendine geldin mi diye merak etmiştim. Birkaç saniyelik gecikme payı olsa da kendine geldiğini anlamış oldum. ” diyerek güldü Osman. Güzide, sabahın köründe uyandırılmasının öfkesini henüz yeterince bastıramamasına rağmen, insanüstü bir sakinlikle “Lütfen devam eder misin Osman?” diye devam etti. “Peki, peki… Kızma… Devam ediyorum. Araştırma yapmaya başladım. Şiir yazmanın teknik detaylarını okudum. Epey internet sitesinde dolaştım. Biraz bilgi sahibi oldum. Her şeyin istediğim gibi gittiğini düşünürken bir anda aklıma bir şey takıldı. Şiiri yazacağım ama şiir yazılırken edineceğim ilhamın kaynağını nasıl bulacağım dedim kendi kendime.” “Bir dakika. Sen zaten güçlü bir anlatma isteği ile uyandım diyerek bu ilhamı tarif etmemiş miydin? Ben mi yanlış anladım?” “Haklısın ama içimdeki bu anlatma isteğini dizelere dökmek için yine de bir esin kaynağına ihtiyacım vardı. Öyle bir şey bulmalıydım ki; kalemim kendi kendine hareket etmeli, ucundaki 0.7 ucum kağıtlara anlamlı dizeler oluşturmalıydı.” “Peki, o ilhamı buldun mu?” “Olaylar da aslında burada başlıyor. Bu büyülü ilhamı bulmak için büyük şairlerin neler yaptığını araştırdım. İlk gözüme çarpan şey, hemen hemen hepsinin ilham kaynağının kadınlar olmasıydı. Örneğin; Nazım Hikmet’in 13 tane kadından ilham aldığını öğrenmiştim. Hepsine şiirler yazmış. Bu fikir bana mantıklı gelmişti ama bir sorun vardı. Benim kalbim boştu ve ilhamı bulmak için birine acilen âşık olmam gerekiyordu. Ben de ona yönelik girişimlerde bulundum.” “Ismarlama aşk mı olur?” diyerek şaşkın şaşkın sordu Güzide ve devam etti ”Sen içindeki anlatma isteğinin sebebinin aşk olduğuna emin miydin? Neden bu fikir sana mantıklı geldi?” “Emin değildim. Bu ilhamı bulma eylemi bana o kadar yabancıydı ki, “Kervan yolda düzülür” atasözüne uygun hareket ediyordum. İçimdeki hissiyatı da yolda çözerim diyerek, âşık olacağım bir kadın aramaya başladım. Malum, pandemi dönemindeyiz ve sosyal olmak biraz zor. Hoş, pandemi olmasaydı da asosyal ve kadrolu işsiz olduğumdan dolayı benim için değişen pek bir şey olmayacaktı. Neyse, devam ediyorum. Hemen birkaç arkadaşlık uygulamasına üye oldum ve profilimi düzenledim. Sana hangi uygulamaların işe yaradığını da sonra anlatırım.” “Anlamadım. Neden bana bunları anlatacaksın ki?” dedi Güzide kaşlarını çatarak. Kafasını başka yöne çevirip sessizce gülen Osman, dikkatini tekrar Güzide’ye vererek “Hiç… Öylesine söylemiştim. Neyse devam ediyorum” dedi. Güzide, derin bir nefes alarak “Osman, uykum tamamen açıldı. Müthiş, komik şakalarını yapmayı bırakıp, sabahın köründe kapımı kırarcasına çalmanın sebebini anlatır mısın lütfen? Teşekkür ederim” dedi. “Tamam, tamam. Kızma lütfen! Devam ediyorum. Nerede kalmıştım? Hatırladım, tamam. Profil oluşturduğumu söylemiştim. Profilimi entelektüel içeriklerle doldurdum. Popüler konuları yazmaya çalıştım. Kitap okuyan birileriyle sohbet etmek istiyorum vs dedim. Bunu desteklemek için de gözlüklü olduğum ve kitap okuduğum fotoğraflarımı kullandım. Ardından yaş kriterlerimi belirledim. Tüm kullanacağım uygulamalarda da aynı profili oluşturdum. Sonra da talip olmak istediğim kadınları seçmeye başladım. Genelde olmazsa olmaz kriter olarak “kitap okuma” seçeneğinin işaretli olduğu kadınları seçmeye çalışıyordum. Epey kadına da beğeni gönderdim ve devam ettiğim sırada ekranda beğeni hakkın bitti, devam etmek istiyorsan “para ver bilader” sözünün kibarcası ve bol seçeneklisi çıktı. Seçenekler özetle; “aylık para ver, yıllık para ver, hep bana ver, böbreğini ver, işe yarar ne varsa ver” diyordu. Ben de o kadar uygulamadan beğeni gönderdim ve illa birileriyle eşleşirim diye düşünüp, “size ne para vereceğim bilader, reklamdan parayı götürüyorsunuz zaten” diyerek uyarıyı kapattım ve beklemeye başladım.” “Peki, kaç kadın ile eşleştin?” “0” “Anlamadım? 0 mı?” dedi Güzide şaşırarak. “Evet, yazıyla sıfır, İngilizcesi ‘zero’, Almancası ‘null’ olan 0” diye güldü Osman. “Neden böyle oldu? Sen tipi kötü olan biri değilsin ki. Oluşturduğun profillerde mi sorun vardı?” “Evet. Sonradan fark ettim. Uygulamalarda ön planda olan fiziksel görünümmüş. Benim oluşturduğum profiller tanışmak için değil de işe girmek için idealmiş aslında. Özgeçmişimi bu kadar özenli hazırlasaydım belki işe girerdim.” Bunu duyan Güzide, kısa bir kahkaha attı ve hemen kendini toparlayarak “Özür dilerim. Arada müthiş komik şakaların işe yarıyor galiba” dedi. “Lütfen devam et” “Önemli değil. Ben de bunu fark edince en az senin kadar gülmüştüm.” dedi Osman ve anlatmaya devam etti. “Ne yapayım diye düşünürken aklıma bir fikir geldi. Bir adet sahte kız profili açtım. Erkeklerin nasıl profiller oluşturduğunu gözlemlemek istedim. Profile daha fotoğraf koymadan beğeniler gelmeye başladı. Telefon bildirim manyağı oldu. Kendi kendime bu erkekler resmen gözü kapalı beğeniyorlar dedim. Ortada fotoğraf dahi yokken, beğeni gelmesinin başka açıklaması yok galiba diye düşünürken aklıma bir şey daha geldi. Ben kendi profilimden beğenileri seçerek yaparken, başka erkekler gözü kapalı beğeni yapıyorlarsa, bu kızlar resmen erkek havuzundan eleme yapıyorlardır, o zaman bu erkeklerin arasından sıyrılmanın, dikkat çekmenin bir yolunu bulmak lazım diye düşündüm.” “Ne yaptın peki? Daha iyi fotoğraflar mı seçtin?” “Evet. Madem fiziksel görünüm daha ön planda olacak, o zaman ben de daha iyi fotoğraflar seçip, profili ona göre düzenlerim diye düşündüm. Uygulamalardaki hesapları silip, tekrardan açtım. Her şeye sıfırdan başlamak daha mantıklıydı. En basitinden beğeni sınırına takılmayacaktım. Profili düzelttim. Yaptığım sporları yazdım. Sosyal aktivitelerle ilgili şeyler yazdım. Tabii yine kitap okuma seçeneklerini işaretledim. Çünkü fiziksel görünümün de bir yere kadar uyumlu olacağını ve ondan daha önemli olanın aslında bireylerin anlaşması olduğunu düşünüyordum. Sence de öyle değil mi?” “Elbette öyle.” “Bana katılıyor olmana sevindim. Profilimi düzelttiğimi söylemiştim. Ardından yine “para ver bilader” uyarısını görene kadar beğeniler yaptım. Uyarı geldikten sonra da beklemeye başladım. Beklerken bir yandan da kitap seçmeye çalışıyordum. Her an bir eşleşme olabilir diye düşünüp, kısa bir kitap seçeyim en iyisi dedim.” “Hangi kitabı seçtin peki?” “Jules Verne’den Kip Kardeşler kitabını seçtim. Çocukken bu kitabı okumuştum ve çok sevmiştim. Aynı tadı yine alır mıyım acaba diye düşünüp, okumaya başladım.” “O kitabı ben de çocukken okumuştum ve sevmiştim. Sen tekrar okuyunca beğendin mi peki?” “Evet. Ama şu an konumuz bu değil. Bir sorun olmuştu. Kitabı bitirmeme rağmen halen eşleşme olmamıştı. Ben de çok fazla da erkek var diye birkaç saatlik bekleyiş normal diye düşünüp, başka bir kitap seçeyim dedim. Ama bu sefer biraz daha kalın bir kitap seçtim. Ursula K. Le Guin ’den Yerdeniz Büyücüsü kitabını seçtim. Bekleme süresi uzarsa seriyi bitiririm herhalde diye düşündüm.” “Bitirdin mi seriyi peki? O kadar bekledin mi yani?” Bu soru üzerine bir kahkaha patlatan Osman, “Özür dilerim. Cidden çok komik şeyler yaşadım. Keşke sadece Yerdeniz serisi olsaydı.” diye devam etti. Güzide, “Nasıl yani? Seri bittiği halde yine mi eşleşme olmadı?” diye sorarak sabırsız bir şekilde hikâyenin sonunu beklediğini göstermiş oldu. “Sabırlı ol lütfen. Anlatıyorum. Yerdeniz’in ilk iki kitabını okudum ve devamını getirmedim.” “Çok şükür. Sen öyle söyleyince ben de seriyi bitirmene rağmen eşleşme yapamadın herhalde…” diyen Güzide, tam derin bir nefes alıp rahatlayacakken duraksayıp, “Ama bir dakika sen sadece Yerdeniz serisi değil deyip, sonrasında da serinin ilk iki kitabı okuyup, devamını getirmedim dedin. Başka kitaplar da mı okudun?” diye sordu. “Evet. Ne yazık ki öyle oldu. Yerdeniz’i daha sonra devam ederim diyerek tamamlamadım. Başka bir kitaba yöneldim. Tozlu raflarımın arasından Ayn Rand’ın Atlas Silkindi kitabını çıkardım. Özenle temizleyip, onu da okumaya başladım. Bu arada bu yaşananları tek bir güne sığdırmadığımı da bilmeni isterim. Yani “para ver bilader” uyarısının 12 saatte bir geldiğini ve bu uyarıyla en az 15-16 kez karşılaştığımı ve son olarak birden fazla uygulamayı denediğimi düşünürsek, epey bir zaman boyunca eşleşemediğimi anlayabiliriz.” “İnanamıyorum sana. Bu kadar sürdü mü gerçekten?” “Evet ama netice almam bu kadar kitabı bitirmeme yaradığı için biraz da memnun oldum. Ne zamandır okumayı ertelediğim kitaplardı ve okuma fırsatı bulmuştum. Ayn Rand’ın ardından Michael Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” serisini, onun ardından da Tolstoy’un “Savaş ve Barış” kitabını ve son olarak da Victor Hugo’nun “Sefiller” kitabını okudum.” “Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum. Kitapları beğendin mi bari? Öneri yapar mısın? Proust nasıldı? Çok merak ediyorum o seriyi.” “Ciddi misin sen? Kitaplar hakkında ne düşündüğümü mü anlatayım? Yeterince uyanık olduğuna emin misin Güzide?” “Özür dilerim. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum. Lütfen devam et.” “Önemli değil. Sefiller kitabından sonra başka bir şey denemeyi düşündüm. Britanica ansiklopedilerini okuyacaktım. İlk kitaba başladım ve birkaç saat geçtikten sonra telefondan bildirim geldi.” “Sonunda biriyle eşleştin değil mi?” “Evet. Çok güzel bir kadınla eşleştim. Kendimi biraz ağırdan satmak ve araştırma yapmak için hemen mesaj yazmadım.” “Anlamadım. Ne araştırması?” “Eşleştiğim kişi gerçek mi diye araştırma yaptım. Fotoğrafları hep doğaldı ve gerçekmiş gibi duruyordu. Ne olur ne olmaz diyerek, fotoğraflarını telefonuma indirdim ve resimlerle araştırma yaptım. Hiçbir eşleşme bulamadım. Gerçek olduğundan emin oldum ve mesaj yazdım.” “Sonra ne oldu?” “Eşleşme için beklemişken bir de mesaj için beklemekten korkuyordum ama korktuğum başıma gelmedi. Birkaç dakika sonra yanıt geldi ve konuşmaya başladık. Kendisinin felsefe öğretmeni olduğunu söylemesiyle beraber ben de felsefeye olan ilgimden bahsettim. Nasıl derler bilemiyorum. Galiba doğru cümle iyi bir uyum yakalamıştık olabilir. Evet evet. İyi bir uyum yakaladık cümlesi bunu karşılıyor.” “Çok güzelmiş.” dedi Güzide ve bir an duraksayıp konuşmaya devam etti “Buraya geldiğine göre işler yolunda gitmemiş olmalı.” “Evet gitmedi. Çok iyi anlaştık ve buluşmaya karar verdik. O ana kadar sadece birbirimize resimler gönderiyorduk. Asla telefonda vs konuşmadık. Bunu sık dile getirsem de o böyle daha romantik ve gizemli olacak diyordu. Ben de her seferinde ah şu kadınlar deyip susuyordum. Buluşacağımızı yerin kararını da o vermişti. Kıraathanede buluşmak istediğini söyledi.” Güzide, şaşırarak “Ne? Kıraathane mi? Neden böyle bir şey istedi?” diye sordu. “Şimdi anlayacaksın. Niye kıraathane diye sordum ve bana hemcinslerinin olduğu bir yerde kendini kötü hissedeceğini söyledi. Ben de tekrar ne ilgisi var bununla dedim. O da yoksa buluşmak istemiyor musun diye işi yokuşa sürdü. Kafamda birçok şüpheli düşünce oluşmasına rağmen yine de kabul ettim.” “Düşündüğüm şey başına gelmedi değil mi?” “Ne yazık ki düşündüğün oldu. Kandırılmıştım. Gelen kişi erkekti ve bir araştırma yürüttüğünü söyledi. Kıraathane demesinin sebebi de araştırmanın son aşamasıymış. Sakince olayları dinledim ve oradan çıktım. Uygulamaları telefonumdan sildim. Birkaç gün kendime gelemedim.” “Çok üzüldüm. Sonra hemen buraya mı geldin?” diye sordu Güzide, meraklı bir şekilde. “Hayır. Kendime geldikten sonra halen içimdeki şu şiir yazma isteğini bastıramadığımı fark ettim. Tekrar büyük şairleri araştırdım. Sadece aşk için yazmış olamazlar herhalde diye düşündüm. Haklı da çıktım. Bazı şairler vatan, ülke sorunları, yoksulluk vs için de şiirler yazmışlar. Bu kısım hayli ilgimi çekti ve masanın başına geçtim. Hangi sorunlar hakkında yazsam diye düşündüm. Sonra birden aklıma işsiz olduğum geldi. Ben de iyi şiirler yazıp, siyasi partilere gönderirsem belki seçim çalışmalarında ya da liderlerin konuşmalarını hazırlamada görev alırım diye düşündüm. Genelde çok fazla eleştiri yapan insanları, siyasi partiler kendi bünyelerine alıp, iş veriyorlar diye düşünüp, tüm siyasi parti merkezlerine bir şiir yazıp, gönderdim.” “Öyle mi? Sonunda bir şiir yazmış olmana sevindim. Ama yine aklıma işlerin kötü gitmiş olması geldi. Öyle mi oldu?” “Ne yazık ki öyle oldu. Şiiri bilgisayarda yazdım ve sadece benim anlayabileceğim küçük ipuçları bıraktım. İsimsiz olarak da gönderdim. Her ihtimale karşı böyle bir şey yaptım. Sonuçta, iş de bulabilirdim, hapse de girebilirdim. Eğer işe yararsa, bıraktığım ipuçlarını gösterip ortaya çıkacaktım. Planım buydu. ” “Hapse henüz girmediğine göre bu taktik işe yaramış olmalı diye düşünmek istiyorum.” “Evet ama büyük bir sorun çıktı. Birkaç gün önce Televizyon izlerken bir anda son dakika yazısının geçtiğini gördüm. Meclis olağanüstü toplanıp, bir araştırma komisyonu kurmaya karar vermişti.” “İnanamıyorum. Meclis tatil olmasına rağmen senin yüzünden mi toplandı? Ülkenin tarihinde böyle bir şey yok. Nasıl bir şiir yazdın ki meclis hemen toplandı?” “Ülkeyle ilgili birçok önemli sorunu araştırmaya tenezzül etmeyen siyasiler, şiirim yüzünden komisyon kurdular. Resmen kırmızı alarm vermek gibi bir şey bu. Sadece şiir yazmıştım. Hayır, oldukça kötü bir şiir olmasına rağmen nasıl bu kadar ciddiye aldılar onu da anlamıyorum.” “Yazdığın şiiri bana okur musun?” “Tamam ama gülmek yok.” dedi Osman tereddütle. “Tamam ama nasıl bir şiir okuyacağını bilmediğim için söz veremiyorum. Gülmemeye çalışacağım.” “Peki. Başlıyorum” dedi ve boğazını temizledi Osman. Baş koymuşum Türkiyemin yoluna Üç maaşına beş zırhlı aracına ölürüm Yıllardır Meclis yemekhanesinden 450 çeşit yemekten seçim yaparak yerim Halkın sefaletini, açlığını anlamam ama özelleşen sahillerin rantına ölürüm Türkiyem Sevdalıyım yangın yeri bu sinem 90 yıldır çile çekmiş hep ninem Pınarları ranta açtık, ninemi kimyasallarla öldürdük Ninemi Fatihalarla uğurlayıp üzüldük ama yine de yeşil dolarlar için ölürüm Türkiyem Baş koymuşum Türkiyemin taşına toprağına Çökmüşüm ümüğüne garibanın yoksulun Twitler atıp bir şey yaptım diye övünürüm Sözde fedakarlık için en önde ben giderim ama yine de ömürlük meclis koltukları için ölürüm Türkiyem “Şiir bitti” dedikten sonra gözlerini açıp, Güzide’ye baktı. Birkaç dakika sessiz ve şaşkın halde bekleyen Güzide “Gerçekten bunu gönderdin mi?” diye sordu. “Evet.” “Hapse girmediğin için şanslısın. Umarım seni bulamazlar. Peki, sonra ne oldu?” “Başıma gelenlerden sonra lanet olsun böyle ilhamsızlığa deyip sinirlendim. Birkaç dakika geçtikten sonra beklediğim ilham geldi. Ama çok daraldığım için ve biraz da pandeminin etkisi ile garip bir şiir yazmış oldum.” “Ne yazdın?” Işık hızıyla karantinayı delmek istiyorum. Portal açıp, şehir değiştirmek istiyorum. Kötülere uçan tekme atmak istiyorum. Ruhum bedenime dar geliyor, ferahlamak istiyorum. Geçit açıp paralel evrenlerde dolaşmak istiyorum. Asgard'a gidip İskandinav Tanrısı Thor'dan Mjolnir'i çalmak istiyorum. Dünyaya dönüp ekvatorun ortasına Mjolnir ile vurmak istiyorum. Başkomutan olarak Dante'nin Cehennemi'ne tüm kötüleri indirmek istiyorum. Hepimiz orada yanarken iyiler ferahlasın istiyorum. Ruhumu dipsiz kuyuda boğuyorlar, oradan çıkmak istiyorum. “Şeklinde bir şiir yazdım ama sen gülüyorsun şu an. Çok ayıp Güzide.” dedi Osman biraz da kızarak. “Özür dilerim. Ama şiirini çok ilginç bulduğumu itiraf etmeliyim. Bu arada senin problemini de anladım.” Anlatmaktan yorulmasına rağmen, bunu duyunca sevinen Osman, “Gerçekten mi? Neymiş problemim?” diye umutla sordu. “Şevkini kırmak istemem ama senin probleminin şu an şiir yazmak için ilham bulamaman ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Bence sen şiir yazmamalısın. Senin şiirde de belirttiğin gibi ferahlaman için öfkeni boşaltman gerekiyor. İçinde biriken bir öfke var. Söyleyeceğin çok fazla şey varken, içinde biriktirmek zorunda kalmışsın. Bunu da bir ara uzun uzun tartışırız ama bence sen boks yapmalısın. Önce içindeki öfkeyi boşaltmalı ve kontrol etmeyi öğrenmelisin.” “Sonra şiir yazabilir miyim peki?” “Hayır. Sen şiir yazmamalısın. Özür dilerim ama bu konuda epey kötüsün. Yazı yazmak senin için daha mantıklı olur diye düşünüyorum. Şiirlerdeki dizeler senin öfkeni tanımlayacak kadar uzun olamaz. Tabii Orhun Abideleri uzunluğunda şiir yazmak istemiyorsan bu dediğim geçerlidir. İstemiyorsun değil mi?” “Hayır istemiyorum. Dediğini düşüneceğim. Bu arada aklıma başka bir şey geldi. Sen öfkeni boşaltmalısın deyince acaba Tiktok videoları mı çeksem diye düşündüm.” “Tiktok mu? Ne ilgisi var anlamadım.” “Orada saçma sapan videolar çekip, bolca takipçi kasarım. Sonra da hayatın tüm sırrını çözmüşüm gibi her sayfaya 2 cümle yazdığım aforizma kitabı yazar, satarım. Ne dersin? Bence iyi para kazanırım.” “Osman!” diye bağırdı Güzide ve devam etti “Şakası bile komik değil.” “Tamam, kızma lütfen. Anlatacaklarım bu kadardı. Beni sabırla dinlediğin için teşekkür ederim. Saat de 11 olmuş. Ben gidip pastaneden sıcak bir şeyler alsam ve sen de o arada çay yapsan olur mu? Beraber kahvaltı yaparız. Ne dersin?” “Tamam olur. Sonra da evine gidersin. Ben de uyurum.” “Anlaştık.” ------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Şiirle aram hiç olmadığı için iletiye göre bir şey kurgulamak benim için çok zordu. Zaten son kısımlardaki şiirlerden de ne kadar kötü bir şiir yazma potansiyelimin olduğu anlaşılıyordur. Bunu bildiğim için ben de şiir yazmaya çalışan ama ilhamını bir türlü bulamayan bir karakter yazmayı düşündüm. Umarım kötü bir hikâye yazmamışımdır. Eğer kötü olduğunu düşünüyorsanız lütfen beni yapıcı olarak sebepleriyle beraber eleştirin. Eksikliklerimi görüp, o şekilde kendimi geliştirmeye çalışırım. Sonuna kadar sabırla okuyanlara çok teşekkür ederim. İyi okumalar dilerim.
··
3,486 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yeşim okurunun profil resmi
Bir şey demek istiyorum affınıza sığınarak; ben bunu bir kitaptan kesit sandım inanın ki… o kadar akıcı ve güzel bir hikaye olmuş ki sizi hemen takibe almam gerektiğini hissediyorum. Çok başarılı. Gerçekten kaleminize sağlık. Normalde internet üzerinde fazla akıcı bularak okuduğum pasajlar pek yoktur bunu açıkça itiraf edebilirim ve bence siz yazmalısınız o ilham sizde mevcut. Çok çok iyi.
Bilal Günaydın okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Denemeye devam ediyorum :)
Bu yorum görüntülenemiyor
z. okurunun profil resmi
Cok iyiydi, kaleminize sağlık 👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.