Belli bir yaşta insanın kendini kanıtlama çabası, kendini anlama çabasına dönüşmelidir.Ne var ki bazıları yaşlanır ama olgunlaşamazlar; ömürlerinin sonuna kadar başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü en önemli konu olarak kalır. Beğenilmek, sevilmek ister ve bütün güçleriyle bunu sağlamak için uğraşırlar.Bazıları da belli bir olgunluğa erişince, kendilerini beğendirmeye çalışmaktan vazgeçer ve dünyayı daha rahat bir gözle seyretmeye başlar. Bu aşamada kişinin “nasıl göründüğü” sorusu önemini kaybeder; bunun yerine kendisinin “dünyayı ve insanları nasıl gördüğü” öne çıkar.Değeri ölçülmeye çalışılan kişiden, değer ölçmeye geçiş aşamasıdır bu. O kişi artık yarışta değil, jüridedir.Altın değil sarraftır.Aktör değil, yönetmendir.Karatı ölçülen taş değil, kuyumcudur.Ve bütün bunlar eğer bir iç disiplinin tutarlılığını taşıyorsa, o kişi dünyanın nirengi noktalarından biri olur. Çevresindeki insanlar için bir ayar haline gelir. Böyle bir insan bir terazidir, bir ölçüdür.Bazıları bu noktaya hiç gelemeden ölür ve son sorusu, “Acaba beni beğeniyorlar mı?” olur.Bazıları da iç dünya zenginliği sayesinde manevi birer otorite mertebesi kazanır.Birinciler telaşlıdır, İkinciler sakin.Birinciler hırsı piriye kapılmıştır; İkinciler, evren içindeki insanı hangi ölçekte değerlendireceklerinin farkındadır.Yaş, insana olgunluk ve bilgelik getirmeli.