21 temmuz’da Eminönü’de İstanbul Kitapçısının önünde oturuyorum, orada çay içerken Oruç Aruoba’nın Doğançayın Çınarları adlı şiir kitabını okuduktan sonra buna aldım hemen mağazadan. Ve öyle bir efsane anlatım, süperdi. İnsan okudukça evet bende bunlar var gibi bir çıkarım yapmakta. Süperdi ya insanın en basit “aman ne olacak" dediği her
şeyin temelinde ve bunu düşündüren temelde - bir
hareket veya huy diye nitelendirdiğimiz ne varsa
aslında bunların bizim (kendiliğimize) sonradan
törelbilinç (yani aile, toplum) baskısı veya baskı
denmese bile naif iyiliksever yönlendirmeleriyle
bizlerin bu tür davranışları “doğru" kabul etmemizle ki;
çocuklukta büyükleri taklit etmek yaygındır, bunların
tümüyle de artık kişilik, karakter yani özyapı / oluşumu
ailelerimizin ya da toplumun istenci üzerine bizde
oturtulmuş olur. Yani sadizm denilen şey/ sadece
cinsellik anında partnere sert davranmak değil; birine
“sen bunu yapma, çünkü böyle yapman iyi değildir"
dendiğinde bile bu iyi değildir kısminın aslında
çocukluğumuzda bize yansıtılmış olan “iyi değildir"
olmasından kaynaklı şimdi de bizim insanlara karşı
“kendi istediğimiz biçimde davranmalarını istememiz"
usdışı sadistliği doğurmaktadır. (akıldışı olmasının
sebebi; kendi aklımızla düşünmeyip (bize dayatıldığı ve
karakterimizde yer ettiği gibi) pratikleşmiş temel
öğretiyi insanlara dayatırız. Bu da onlar üstünde yetkeci
bir baskı oluşturmuş olacağı için (birine bence buradan
yürü demek, bence şöyle yap demek) aslında gizil bir
sadist baskıdır.