Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
Kitap Fransız edebiyatı okutmanı Joseph Jacotot un, sürgün edilmesi ve takip eden süreçte Hollanda’ya gelerek burada öğretmenliğe başlamasının ardından keşfettiği bir öğrenme methodunu anlatıyor: “ Jacotot Yöntemi “ Joseph Hollanda’ya gelmiştir ama ne o tek kelime Hollandaca bilmektedir ne de öğrencileri ise tek kelime Fransızca. Öğrencileri ile bir şey üzerinden bağ kurmak isteyen Hocamızın tesadüfen eline Fenelon’un Telemak kitabının iki dilli bir çevirisi geçer . Bu kitabın yarısının ne demek istediğini bir çevirmen vasıtası ile öğrencilerine anlatır kalan yarısı için öğrencilerinden ne anladıklarına dair bir şeyler yazmalarını ister. Öğrenciler şaşırtıcı bir şekilde , bu sayede Fransızcayı öğrenirler. Bizlerin alışageldiği şekilde, öğrenme edimi, bir şeyin anlaşılması için anlatacak bir anlatıcıya ihtiyaç duyar. Yazılı bir metni anlaşılır kılmak için anlatıcının bilgi ve deneyimlerine ihtiyaç duyarız. Yazar için ise bu doğru değildir. Kişi bir anlatıcı, bir hoca, bir aracı olmadan da bilmediğini öğrenebilir. Mesela çocuklukta anadil el yordamı ile , tekrarlayarak, hatalar yaparak, bir anlatıcıya ihtiyaç duymadan öğrenilir. Elbette ki çocuğun dili duyduğu, tekrarladığı birileri vardır. Burada anlatmaktan kasıt, çocuğa oturup dili anlatan, söz dizilimi böyle olmalı, bak özne önce yüklem sonra diyen bir anlatıcı söz konusu değildir. Peki sonra değişen nedir? Birileri tarafından anlatıcı olmadan öğrenme ediminin olmayacağına inandırılırız. Çocuk okul çağına geldiğinde, birden onun bir anlatıcı olmadan anlayamayacağını varsaymaya başlarız. İnsanların bir anlatıcıya ihtiyaç duymadan öğrenebileceğini kabullenmesine ve bu şekilde öğrenmeye başlamasına ise bireyin özgürleşmesi deniyor. Özgürleşmenin başlangıç noktası ise tüm zekaların ( herhangi bir hastalıktan muzdarip olmayan, normal zekalardan bahsediyor) eşit olduğunu kabul etmek. ‘Bu öğretimin ilkesini vermek lazım: Önce bir şey öğrenip her şeyi şu ilkeye göre onunla ilişkilendirmek gerekiyor:Bütün zekalar eşittir.’ Birileri vardır ki bu durumu asla kabul etmek istemezler. Kimisine göre kadının zekası erkekle bir olamaz, kimisine göre okumuş bir elitle bir cahil(!)in zekası bir olamaz. Bunlar çeşitli çıkarlar doğrultusunda güdülenen ve reddi daha makul olan bakış açılarıdır. Ancak özgürleşmek isteyen insan her zekanın eşit olduğunu kabul ederek yola çıkmalıdır. Çünkü bu yönteme göre ‘Zekanın başka bir zekaya tabii olduğu yerde aptallaşma vardır.’ Ve yine bu cümleden de yola çıkarak deniliyor ki, sadece bireyler özgürleşebilir. Toplumun toplu olarak özgürleşmesi mümkün değildir. Kitabın adının çıkış noktası ise herkes (bilmediğini, hakkında pek de bilgi sahibi olmadığı konuyu) cahil de olsa bir başkasına öğretebilir. Yani herkes cahil bir hoca olabilir. Kitapta bu saydıklarım tek tek ele alınarak detaylı anlatımlar yapılmış. Benim kitaba dair birkaç eleştirim olacak. Evet insan kendi kendine öğrenebilir. Kesinlikle yadsınamaz bir gerçek. Yeter ki gönlü olsun. Ancak anlatıcının kimi zaman işleri kolaylaştırdığı da bir gerçek. Anlatıcı olmadan öğrenilemez demiyorum ama anlatıcının işi hızlandırabileceği kanaatindeyim. Tabi sadece anlatıcı ile yetinmeden , kimden, neyi, ne kadar alacağı sorularına özgürleşmiş bireyin kendisi karar vermelidir. Diğer bir konu evet tüm zekalar eşittir diyebiliriz. Ancak hayatın bir başlangıç bir de bitiş noktası vardır. Bu iki zaman dilimi arasında geçen sürede aynı şekilde yetişmemiş iki zeka farklılaşabilir. Zeka eğitilebilen bir şeydir. Kimisi zekasını tembelliğe kullanır, kimisi onu geliştirmek için çalışır. Bence günün sonunda her iki zekada aynıdır önermesi çok da doğru olmaz. Cahil Hoca olma konusuna gelince ise , özellikle eğitim olanaklarına erişemeyenler için aslında okuma yazma bilmeyen bir babanın oğluna okuma yazma öğretebileceğini söylüyor kitap. Bunun için şöyle bir yol izleniyor. “ Kitap okumayı severim.” Cümlesini ele alalım. Bu cümlede ilk kelimenin kitap olduğu aşikardır. Çocuğa kitap kelimesini önce tanıtırız. Bunu belleğine kaydeder.Çocuk o andan sonra bu kelimeden yola çıkarak artık nerede kitabın yazılışını görse, o simgelerin aslında kitap veya kitap ile ilgili olduğunu anlayacaktır.Ama bence bu yolla öğretilebilicek şeylerde sınırlıdır. Kuantum dolanıklığını bilmeyen biri , bir başkasına nasıl anlatabilir? Son olarak kitapta yöntemin uygulama kısmının eksik kaldığını düşünüyorum. Teori kısmı geniş yer bulmuş ancak pratik kısmı bence biraz eksik kalmış.Mesela Telemak’ta izlenen yolda hep kitabın ilk cümlesine atıfta bulunup, bu ilk cümle açıklandığında yeterli olacaktır deniliyor. Bu ilk cümleyi açıklayınca sanki bir anda Fransızca öğreniliyor gibi. Elbette ki bu yöntem araçlar ve yöntemler toplamından oluşan bir süreçten oluşmaktadır. Bu anlamda biraz daha sürece dair bilgi verilebilirdi diye düşünüyorum.
Cahil Hoca
Cahil HocaJacques Ranciere · Metis Yayıncılık · 20142,277 okunma
·
175 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.