Yine Afyon'dan Ankara'ya seyir halindeyim. O bildiğim güzergah bugün bi farklı geliyor bana.Hava kapalı belki ondandır bu farklılık bilmiyorum. Ama bilirim ki, yolculuklar ilham perilerini toplar başıma. Neyse işte ekmeğini taştan yoğuran adamların diyarını geride bırakıp aşıverdik Köroğlu'nu az evvel. Ben dışarıyı izlerken bir bir görüntüler kayıyor geriye. Bi atın peşimize takılmasından ürkerek dışarıyı izlemekten alamıyorum kendimi. Derken Gömü'ye yaklaşıyoruz ve şöfore "Buradan yavaş geç." demenin planını kuruyorum kafamda. Söylemeli miyim bilmiyorum ama bildiğim birşey var yüzleri çaydan sıcak insanların varlığı...
Ah be Hasan Ali Toptaş karşı şeritten dalgın dalgın geçen araba senin değil mi? O tek bacaklı babacığını özledin de ziyaretine gidiyorsun değil mi?
Şu an Gömü'den geçiyoruz içimi okuyan ilahi bir el trafik lambasını yeşilden kırmızıya çeviriyor. Giderek yavaşlıyoruz. Duruyoruz bir müddet. Çaydan sıcak yüzlü insanları arıyor gözüm. Sarı yandığında derin bir iç çekişe hazırlanırken yeşil yandığında kendimden geçiyorum. Yavaşça hareket ediyor otobüs. Dışarıdaki görüntüler ağır çekimde kayıyor geriye. Ve ben ağır bir melankoliye bürünüyorum. Şu duruşlarıyla kalkışlarıyla geriye doğru kayıp arkamızda bıraktığımız hayat değil mi? Neyse burasında bırakıyorum yazıyı. Bazı şeyler yarım kalınca daha güzel. Başkalarına hüzün bulaştırmaya ne hakkım var güzel bir haftasonu sabahı... Gününüz aydın olsun, mutlu pazarlar ahali...