Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İmdat Çağrısı Değil İşgal Çağrısı
Son yüz yıldır İslam coğrafyasının adım adım işgal edilişini seyretti insanlık. Karanlık odalarda Osmanlıyı yıkıp topraklarını paylaşmak üzere anlaşan Batılı ülkeler devşirdikleri azınlıklar eliyle içerde kargaşa, kaos, isyan yanginları çıkardılar. Balkanlar'da Sırp, Yunan, Bulgarlar, doğuda Ermeniler, Arap coğrafyasında Vehhabiler bulundukları toprakları adeta yakıyor ardından İngilizleri, Fransızları, Rusları çıkardıkları yangınları söndürmeye çağırıyorlardı. Yazık ki başardılar. Ardından yeni yeni işgal planları ve kendi aralarındaki bölüşüm planları için de aynı yolu denediler. Hangi ülkenin yönetimi, toprakları, servetleri ele geçirilecekse orada etnik, siyasi vb kargaşalarla ortamı gerdiler, ısıttılar. Siyasi, ideolojik propagandalarla toplumlar yay gibi gerildikten, ortam iyice ısıtılıp yangına müsait hale getirildikten sonra silahları ateşleyip ülkeleri önce yangın yerine çevirdiler. Ardından şartların olgunlaştığına kanaat getirdiklerinde uşaklarına darbe yaptırıp dizginleri, yönetimleri ele geçirdiler. Ve tabi yeraltı ve yerüstü servetlerini.. Türkiye'de, Mısır'da, Irak'ta ve diğer İslam ülkelerinde tarihte yaşanan darbelerin kısa özeti bu idi. 11 Eylül saldırılarının milad olarak kabul edilebileceği ikinci bin yıl-milenyum çağına başlarken batılı ülkelerin çok daha büyük planlar peşinde koştuğu görüldü. Afganistan'ın işgalinin ardından Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde ateşi biraz daha körükleyip yangını daha da büyüterek iç savaşlar oluşturdular. Arap Baharı denilen olayların bir gencin kendini yakmasıyla yani ateşle, yangınla başlatılması da aslında çok ilginçtir. Arap Baharı denilen zincirleme reaksiyonun büyük bir yangın organizasyonu olduğu net bir şekilde ve kısa sürede ortaya çıktı. Ancak yangın o kadar büyüktü ki söndürmek için yakana yani yaktırana ihtiyaç duyuluyor, onlara müracaat edilmesi gerekiyordu. Ve öyle de oldu. Plan da tam olarak bu idi zaten. Yangın organizatörleri yangınları söndürecek süper güçler, merhametli yürekler olarak kendilerini davet ettirdiler, kurtarıcı edasıyla orduları, silahları, bayraklarıyla bizzat yangın yerine dönen Suriye, Irak, Libya, Tunus, Yemen gibi ülkelere çöreklendiler.. Hedef Türkiye idi, sırada Türkiye vardı ancak arzu ettikleri, planladıkları işleri bir türlü uygulamaya koyamıyorlar, harekete geçtiklerinde başarı elde edemiyorlardı. 1960'tan bu yana Türkiye'de ortamı ısıtıp ısıtıp darbe yangınları çıkartanlar 15 Temmuz'dan sonra bu ülkede askeri darbe yapamayacaklarını anladılar. Türkiye'ye girmek, yönetime el koymak için başka formüller aramaya koyulanların çözümü orman yangınları çıkartmakta bulduklarını düşünenlerdenim. Bu kanıya nasıl mı vardım? Can Ataklı'nın sözlerinden.. Can Ataklı geçtiğimiz aylarda yayınladığı bir videoda ülkemizde darbelerle siyasi projeleri hayata geçirmenin, iktidarı devirmenin artık mümkün olmadığını, bunun yerine büyük yıkımlara, can ve mal kayıplarına ve dolayısıyla toplumsal infiale neden olacak depremlere, yangınlara ve en önemlisi askeri başarısızlıklara ihtiyaç olduğuna işaret ediyordu. Siyasi, ideoljil, etnik gerilimlerle hareketlendirdirilemeyen, yönlendirilmeyen toplum, can acısıyla aciz ve çaresiz kalan devlete-hükumete isyana teşvik edilecek, hükümet istifaya zorlanacak ve ardından kurtarıcı olarak Batı'nın adamları yönetime getirilecekler; kendilerine altın tepside iktidar hediye edilecek. Aslında Ataklı kendi temennilerini veya öngörülerini değil, uluslararası bir planı dillendiriyor, deşifre ediyordu. Ataklı'nın sözleri ile seçim çalışmaları esnasında Biden'in Erdoğan'ı indirmeye yönelik söylemlerini yanyana koyunca iki söylemin örtüştüğü ortaya çıkıyor. Yani asıl plan ve büyük plan önce Erdoğan liderliğindeki iktidarı devirmek. Sonra? Sonrası kolay. Ama Erdoğan'ı devirmek için öncelikle ne olursa, nasıl olursa olsun Türkiye'ye bir şekilde sızmak, adamlarını, ajanlarını, bazı askeri, istihbari teknik alt yapılarını sokmak isteyecekleri de açık. Hem de güya insanî yardım kisvesi ve söylemi ile, kimsenin itiraz edemeyeceği, tepki veremeyeceği yollarla.. Ülkemizde çıkartılan orman yangınlarının yeri ve zamanlaması bu açıdan çok manidardır. Yangın çıkartmak için en uygun zaman.. Yılın en sıcak, yağmurun en az olduğu günler. Herşeyin yanmaya en müsait olduğu ama yangınla mücadelenin en zor olduğu günler.. Muhtemelen aylar öncesinden gün gün, saat saat, yer yer yangınların planlamasını yapmış ve planlı bir şekilde uygulamaya koymuş olmalılar. Bu plan cercevesinde Türkiye'ye gönderecekleri yardım ekiplerini ve ekipmanlarını seçmişler, hazırlamışlar, eğitimlerini tamamlamış, faaliyetlerini en ince ayrıntısına kadar planlamış olmalılar. Ülkemizde besledikleri, fonladıkları medya organları, etki ajanları, uyuyan hüclereri, bot hesapları, trolleri eliyle yapılacak haberler, kara propaganda söylemleri, yalan haberler, algı oyunları vb hepsi en ince ayrıntısına kadar planlanmış olmalı. Birkaç gündür tüm medya organlarında, siyasi arenada söylenenlere, yazılıp çizilenlere, polemiklere vb biraz dikkatle bakılsa çok sey ayan beyan anlaşılabilir. Yangınların özellikle ülkemizin deniz ve hava savunma hatları etrafında çıkartılmış olması tesadüfi olamaz. Bir türlü gerçekligini test edemedikleri, şifrelerini kıramadıkları yerli silah sanayimizin şifreleri çözülsün, yazılımları kırılsın, savunma kalkanları delinsin, saldırılara, casusluklara açık hale getirilsin.. Güya yardıma gelen uçaklar, helikopterler vb düşman olarak algılanamayacağı için adamlar bizim hava ve deniz sahamızda ellerini kollarını sallaya sallaya fink atsınlar. Doğu Akdenizdeki petrol ve gaz arama faaliyetlerimiz, Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan ile aramızdaki askeri gerginlik sahalarındaki faaliyetlerimiz deşifre edilsin, mümkünse sabote edilsin.. Belki kazara bir uçağı ya da helikopteri en kritik tesislerimizin üzerine düşürüp sistemlerimizi, en kritik, en hayati tesislerimizi çökertsinler, yoketsinler.. Kimse de bunda bir art niyet arayamasın. Düşen uçakta ölen, yaralanan personel olursa da ülkemize hizmet için gelmiş ve ülkemiz için can vermiş kahramanlar gibi algılansın, ülkesine uğurlansın, ülkemizde heykelleri dikilsin. Yangınlar vesilesiyle ısrarla, inatla, canla başla uluslararsı yardım çağrıları yapanların, yırtınırcasına bağıranların, çırpınanların asıl dertlerinin yanan ormanlarımız, yıkılan canlarımız olduğuna inanmak çok zor. Aylar öncesinden tezgahlanan bu plan bozulacak, uygulamaya konulamayacak diye endişelerinden dolayı haykırıyorlar. Gezi Parkı olayları sırasında "Mesela ağaç değil arkadaş, sen hala anlamadın.." diyenlerle bu günkü uluslararası yardım çağrısı yapanların tiynetleri aynı, niyetleri aynı, hedefleri aynı.. Hepsi "Ateşin Çocukları" Mesele yine ağaç değil, ormanlarımız değil. Yaptikları çağrı yardım çağrısı gibi değil, işgal çağrısı gibi duruyor.. Hasılı bu günlerde ülkemizde çıkartılan orman yangınlarıyla 27 Mayıs, 12 Eylül öncesi çıkartılan siyasi, ideoljik yangınlar, 28 Şubat yangını, 15 Temmuz yangını, Gezi Parkı yangını; hepsi aynı tezgahtan çıkmış işler gibi duruyor. Mısırı, Libya'yı, Suriye'yi, Irak'ı, Afganistan'ı yakan iç savaş yangınları ile sahillerimizde çıkartılan orman yangınlarının maksadı aynı; İşgal edilecek ülkeye kurtarıcı gibi girme arayış ve çabaları.. Oğuz Candarlı kastamonuilkhaber.com/m/yazi-makale,1...
··
476 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.