Gönderi

Descartes’ın, bu hayattaki yakın ilişkilerine rağmen, zihnin gerçekte bedenden ayrı olduğu inancı, onun cogito argümanına duyduğu güvenden kaynaklanıyordu. O, bedenin varoluşundan şüphe etmenin mümkün (kesin olan tek şey onun bir bedene sahip olduğuna ilişkin deneyimiydi, ama bu bir yanılsama da olabi­lirdi), fakat kuşku duyma fiilinin bizatihi kendisi zihinsel olduğu için, zihnin varoluşundan şüphe etmenin imkânsız olduğuna inanıyordu. Zihnin varolduğu, bilincin dolayımsız tanıklığından dolayı, açıktı; ama bedenin varolduğu, onun açık ve seçik ideler öğretisi ve aldatmayan bir Tann’nın varoluşunu kanıtlama teşeb­büsü de dahil olmak üzere, incelikle işlenmiş bir kanıtlamaya ih­tiyaç duymaktaydı. Descartes, zihin bağlamında hakikaten ayıncı olanı gözler önüne sermek için, bundan ayrı olarak, oldukça geniş kapsamlı Platonik türden argümanlara başvurur. O, duyum ve imgelemin sadece zihin-beden kompleksine gönderimde bulunul­duğu takdirde anlaşılabileceğini kabul ediyordu, ama saf akılla irâdenin fiillerinin (onun düşüncesi, burada 5. yüzyılın büyük Hıristiyan düşünürü Aziz Augustinus’tan etkilenmişti) ken­dinde olduğu şekliyle zihnin bir parçası olduğunu iddia etti. Des­cartes ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin olarak, felsefî bir kanıta sa­hip bulunduğu iddiasında olmadı -bu, onun görüşüne göre, vahye duyulan inanca bağlıydı- ama teorisinin, zihnin ayn varoluşunu kanıtlamak suretiyle, ruhun ölümsüzlüğü öğretisine giden yolu hazırladığını düşündü.
Sayfa 40
·
66 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.