Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
·
Puan vermedi
·
4 saatte okudu
Biz her zaman ne kadar mükemmel yaratıldığımizi anlatır dururuz.Dunyanin bize sunduğu bu ayrilacaligin hiç bir canlıda olmadığını, bunun sadece insan ırkına bahşedilmiş bir istisna olduğu fikri her birimizin düşünce dünyasında bir şekilde hayat bulur. Hatta zaman zaman bu durumu abartır dünyada oluşumuzun dünya için bir şans olduğunu söyleyecek kadar ileri gideriz. Bu fikrimizi ise yaptığımız göğü delen binaları, geliştirdiğimiz teknolojik aletleri örnek gösterecek bir biçimde desteklemekten geri durmayız. Her şey bizim kontrolümüzdedir. Aklımızla her türlü sorunu çözer, dünyanın sahibi ve daimi bekçisi oluşumuzu fırsatını bulduğumuz her an göğe doğru havai fişekler atarak kutlarız. Çünkü biz insanlar dünyaya anlam katan tek varlıklarızdır. Peki ya bu güne kadar kendimize yakıştırmış olduğumuz tüm bu sıfatların bir yanılsama olduğunu iddia eden biriyle karşılaşsaydınız  ne düşünürdünüz ? Üstelik bunu iddia eden kişi tartışmayı açarken insanın sadece bir makine dış etkiler sayesinde çalışan bir otomat olduğunu ve sandığının aksine hiç de özgür bir iradeye sahip olmadığını söyleyerek söze başlasa... Mark Twain bu kışkırtıcı fikrine biraz olsun ilgi duyan herkesi  ‘İnsan Nedir?’  adlı çalışmasında yarattığı fikir ve tartışma dünyasına davet ediyor. Twain kitabı ilk kez 1906 yılında anonim olarak yayımlar ve baskı sayısını 250 ile sınırlı tutar. Aslında yazarın bu davranışının sebebi kitap yayımlanmadan 23 yıl önce yaşadığı bir olaydan kaynaklanmaktadır. Yazar kitabı üyesi olduğu ‘Monday Evening Club’ topluluğuna ‘Mutluluk Nedir?’ başlığı ile sunmuştur. Topluluğun diğer üyeleri Twain’in sunumuna beklemediği kadar büyük bir tepki gösterip kınayınca, projesini rafa kaldırmak zorunda kalan yazarın cesaretini tekrar toplaması 23 yıl alacaktır. Fakat bu cesareti dahi belli bir ölçüde kalacak, aradan geçen onca zamana rağmen eseri sınırlı ve anonim bir şekilde basmaya mecbur kalacaktır. Twain kitabın yayımlanmasından sonra, o yıllarda yaşadığı buhranı kendi ağzından şöyle aktaracaktır. “Sayfalardaki her bir düşünce, milyonlarca insan tarafından düşünülmüş (ve tartışma götürmez oldukları kabul edilmiştir.) -ve üzerleri örtülmüş, gizli tutulmuştur. Onlar düşündüklerini niçin dile getirmediler? Çünkü çevrelerindeki insanların onları kınamalarından korktular (ve kınamalara katlanamadılar.) Ben niçin yayımlamadım? Sanırım beni de aynı sebep engelledi. Başka sebep bulamıyorum.” ‘İnsan Nedir?’ öncelikli olarak bugüne kadar ezbere bildiğimizi düşündüğümüz tüm yargılarımızın ve doğrularımızın temeline dinamit koymaya talip bir düşüncenin ürünü. Açık söyleyeyim okurken önceleri sinirlerinize hakim olamayacağınız anlar yaşayabilir, kendinizi birdenbire “hadi canım, olur mu öyle şey”  derken bulabilirsiniz. Kitabı bir daha açmamak üzere kapatabilirsiniz. Twain, ‘İnsan Nedir?’ kitabında biri yaşlı diğeri genç olan iki adam üzerinden bir tartışma açıyor. İnsanın pek övündüğü eylemlerinin, yapıp etmelerinin arkasında çok temel bencil bir güdü bulunduğunu, yapılan hayır işlerinin, özverilerin hiç de sanıldığı gibi iyi niyetlerle değil tümüyle bencillik üzerinden yürüdüğü iddiasını yaşlı adamın ağzından hararetli bir tartışmaya dönüştürüyor. Tahmin edebileceğiniz gibi genç adam ise bu aykırı fikirlere tüm toyluğu ve duygusallığı ile karşı koymaya çalışıyor. Kimi zaman çelişkilere düşen yaşlı adamın tutarsız argümanlar sunduğu durumlarda ise okuyucu üçüncü bir şahıs olarak tartışmaya dahil olabilmenin hazzını yaşıyor. Sanırım kitabı ilginç ve zevkli kılan da bu olsa gerek, sayfaları çevirirken neredeyse parmağınızı kaldırıp söz isteyeceğiniz kadar akıcı bir tartışma ortamında hissetmeniz büyük olasılık. İnsan bir makina mıdır? insan zihninin tamamen dış etkilere bağlı olarak mı şekil alır? İnsan özünde bencil mıdır? İnsan ilk önce her zaman kendini düşünür. Bence kitabın en can alıcı noktası burası. Daha öncede üzerine düşündüğüm bir konu, birkaç örnek vererek anlatmaya çalışacağım. Örneğin bir dilenci gördünüz ve ona para verip vermeme konusunda düşünüyorsunuz. Yaklaşıyorsunuz, belki birinci maddenin etkisiyle birilerini göz ucuyla süzüyorsunuz. O anda para vermeden yanından geçip gidiyorsunuz. Gece yattığınızda hala aklınızda dilenci var ve sizi rahatsız edip uykunuzu bölüyor. İşte tam burada düşünmemiz gereken nokta, dilenciye para vermediğimizde kendimizi rahatsız hissetmemizdir. Eğer dilenciye para verseydik o geceki uykumuzu satın alırdık. Bir baba veya anne doğru bir evlat yetiştirdiğini düşünüyorsa, başkalarına anlatır ve kabarır, içten içe sevinir. Tabi ki de bizi düşünmüyor değil ama ilk olarak kendini düşünüyor. Bir zengin bir fakire para verdiğinde “ya öylesine verdim” değil de, gerek kültürel baskı gerekse çevre veya din gibi faktörlerden dolayı kendi içindeki o sıkıntıyı gidermek için o parayı verir. Belki de İrvin D. Yalom’un dediği gibi “Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz.; ama daha derinlere inin… Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil.” Ve Mark Twain.. Ardından şu cümleyi söyler: “İyiliklerin en önce birinci sıradaki yerine, ikincisi uğruna yapılıyor aldatmacası kalktığında, insanın iyilik yapma dürtüsü kaybolmaz.” Yani Mark Twain, insanın yukarıdaki ayrımı yapıp, iyiliği her zaman ilk olarak kendin için yaptığının farkında olduğunda iyilik denen şeyin kaybolmayacağından bahseder. İnsanoğlu mizacı itibariyle açgözlü olduğundan dolayı, her şeyi kendi iyiliği için yaptığının farkında olduğunda bunu hep yapmak isteyecek ve iyilik denen şey hiç kaybolmayacaktır. Özgür irade yoktur. Mark Twain okurlarını yine düşündürmeye iter ve insanın özgür iradesi yoktur der. Yapısı, eğitimi ve onu biçimlendirerek olduğu kişi yapan günlük etkiler insanın karar verme mekanizmasını etkiler der. Bu konu hakkında aklıma gelen şey ise yaratılışta, ne yememiz, ne kadar düşünebilmemiz, hangi noktaya kadar hareket edebilmemiz veya duyguları hangi noktalara kadar taşıyabilmemiz gibi konuların sınırları çizilmiş olması ve biz bu konuların sınırları içinden çıkamıyor muyuz yani. Bu hayvanlar ve bitkiler için de geçerlidir. Nasıl yaşam döngüsünde tohum sadece ağaç, ağaçta sadece tomurcuk, tomurcuk ise çiçek ve son olarak meyve oluyorsa, insanda öyle midir? İnek et yemez çünkü otla sınırlandırılmıştır, aslan da etle sınırlandırılmıştır ve ot yiyemez. Düşünün:) Biraz da alıntı eklemek istiyorum "O, bir bukalemundur. Doğasının kanunu gereği, yaşadığı yerin rengini alır. Çevresindeki etkiler onun tercihlerini, nefret ettiklerini, siyasi görüşünü, beğendiklerini, ahlakını, dinini yaratır." "Birinin dini eğilimini bildiğinde, aydınlanmak için ne tür kitaplar okuduğunu ve aman kazara gereğinden fazla aydınlanmayayım diye ne tür kitaplardan kaçındığını bilebilirsin." "Vicdan; bağımsız hükümdar, bir kişinin içindeki mutlak kral, insanın efendisi..." "-Bir insanı bir şey yapmaya iten biricik güdü nedir? -Kendi içini ferahlatma güdüsü." "Vicdanımız, bizim de acı çekmeye başladığımız noktaya varıncaya kadar diğerlerinin maruz kaldığı sıkıntıları umursamaz. İstisnasız tüm durumlarda, bu bizi de rahatsız etmeye başlayıncaya kadar, diğer kişinin acısına kayıtsız kalırız." "G.A: İnsanla diğer hayvanların ahlaken aynı seviyeye konmasına izin veremem. Ben kendi şahsi düşüncem ile ölçtüm biçtim ama çoğu düşüncesine katılmadım. Ama insan üzerinde düşünmemi sağladığı için iyi ki okumuşum dediğim kitaplardan biri oldu. Eğer hepsine ayrı ayrı kendi fikirlerimi de sunmuş olsaydım uzun olacağı için sadece genel olarak üzerinden geçtim. İyi okumalar diliyorum:)
İnsan Nedir?
İnsan Nedir?Mark Twain · Dedalus Kitap · 201815bin okunma
··
2.171 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.