Hasan Sabbah; Yalçın bir dağın tepesindeki bir adam. Kartal yuvası bir kalede oturuyor. Alamut kalesinde. Krallıkları deviren, adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam! O zamanın Selçuklu Sultanı, Hasan Sabbah’ın peşine kelle avcılarını göndermiş. Hasan Sabbah’ın kellesini istemiş. Gel zaman git zaman Hasan Sabbah’ın elçisi, Sultan’a gitmiş Saray’a.
-Elçi gelmiş demiş ki Sultan’a; Bir lafımız olacak.
-Sultan; Buyur söyle demiş.
-Elçi; Şöyle bir etrafa bakmış. Demiş ki burası kalabalık. Olmaz.
-Sultan; Kalabalığı göndermiş.
-Elçi demiş ki; Bu korumalar da gitsin. Lafım sana demiş.
-Sultan iyice merak etmiş. Korumaları da göndermiş.
-O zaman elçi; Sultan’ın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış demiş ki, onları da gönder.
-Sultan demiş ki; Onları göndermem. Onlar benim oğullarım. En çok onlara güvenirim. Biz üçümüz bir kişiyiz demiş. Hadi ne söyleyeceksen söyle, yahut da git.
-O zaman elçi; O iki kölemen korumaya dönmüş demiş ki; Size kılıçlarınızı çekin ve hükümdara (Sultan’a) kıyın desem ne yaparsınız? O iki kölemen koruma tereddüt bile etmeden emrin olur! Demişler.
Elçi; Bunun üzerine arkasına bile bakmadan çekip gitmiş!“
Ezel 📺
Ramiz Dayı (Tuncel Kurtiz)