Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

159 syf.
·
Puan vermedi
Bekir Yıldız’ı yakın zamanda bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine tanıdım. Sait Faik hikaye armağanı almış öykülerin yer aldığı hacimli bir seçkide onun “Kaçakçı Şahan” öyküsü de yer alıyordu. Bu öykü, kitaptaki en beğendiğim öyküler içerisinde ilk sıradaydı. Acı bir dili vardı Bekir Yıldız’ın. Muazzam bir üslupla biçimlenmiş o dil, imajlar yaratarak, insanı kanlı canlı yaşanan bir hikayenin ortasına acımasızca bırakıyor, onun konforlu yaşamına sızarak kelimelerden oluşan bir spot ışığı doğrultuyordu sanki değişmez yazgısına. Yazgısı, utanmazca yaşamanın bedeli olarak kendisini artık soyutlayamayacağı bir yaşamın, bir hikayenin parçası olduğunu ve bu hikayenin sorumluluğundan kaçamayacağını bir an olsun hissetmesi belki. Öykü türüne yabancı değilim. Ancak Türkiye’de öykü denilince haklı olarak birkaç bilindik isim öne çıkıyor, çıkarılıyor iken Bekir Yıldız isminin bunların arasında yer almadığı, şayet cehaletimden kaynaklanan bir yargı değilse şaşırtıcı doğrusu. Ben şaşırmış numarası yapmayacağım. Ne gösteriliyorsa gördüğümüz bir dünyada herkes gözlerinden değil, kalbinden sorumludur. Varsa şayet. “Halkalı Köle”, Bekir Yıldız’ın ilk okuduğum kitabı. Elimde, “Varlık Yayınları” baskısı var. “Roman” yazıyor başlığın altında. Ben uzun hikaye demeyi tercih ederdim. Bu, teknik olarak bir roman olsa bile, hikaye formu ve dilinden kopamamış bir metin bana göre. “Halkalı Köle”, evlilik üzerine yazılmış, sosyalist bir bakış açısıyla bu kurumu sorgulayan bir metin midir? Hiç sanmıyorum. Kuramsal olarak sosyalizm, bu uzun öykü içerisinde ancak çelişkilerle anılabilecek bir yere sahip. Bu şekilde anlaşılmazsa çatısı iyi kurulamamış, çelişkilerle dolu bir tuhaf öykü okuduğumuzu zannedebiliriz. Bence bu kuramsal olgu ancak bir dekor olarak yer alıyor öyküde. Diğer türlü anlamaya azmettiğimizde yazarın kafa karışıklığına kolayca hükmedebiliyoruz. Ben bu tür kolaylıklardan yana değilim. Yazara, kendisi hakkında düşünenlerden daha fazla inanmak istiyorum. Sosyalizmin doğuda ve batıda algılanış farklılıklarından ziyade, yön duygumu tekrar gözden geçirerek bu anlamsızlık içerisinde, bu topraklarda bir takım yaşamsallıkların adının belli ideallerle örtüşerek yine bu topraklara ait nevi şahsına münhasır bir algılayış biçimi yarattığı fikri üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Bence metin tam da bu yoğunluk üzerinde duruyor. Çürümüşlüğünü, yasadan ve anne olmaktan doğan hakla ve pazarlığın diliyle bir keyfiyete dönüştürmüş kadının yapısında evlilik kurumunu ve toplumun kılcallarına sinen sahteliği görüyoruz bu öyküde. O sahtelik, sevgi, vefa, sadakat, fedakarlık, saygı, hesapsızlık gibi değerlere yönelik faşizan bir silaha dönüşüyor. Yazar, andığımız dekora yaslanarak o silahı tümelden tikele doğru genişleterek bir sınıf meselesinin parçası haline getiriyor. Hep dışsal olarak algılanmaya çalışılan iktidarın fenomenolojisini, iç dünyadaki bir eksikliğe ve bunun gündelik hayattaki yansımalarına bağlayarak görünür kılıyor. Yukarıdan aşağıya doğru bir hiyerarşi kuran bu eksiklik, sevgi yoksunluğudur. Buradan en kesif anlamıyla iktidar doğar. Bütün görünen yüzleriyle, yapısal anlamda yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya katlanarak büyüyen iktidar… Çocukları koz olarak kullanan kadın burada, iktidarın ev içi maşasına dönüyor. Yasanın ve toplumun yapısı yüzünden boşanmasına izin verilmeyen adam ise, kendisine doğrultulan silahla öldürülmeyi bekliyor, halkalı bir köle olarak.
Halkalı Köle
Halkalı KöleBekir Yıldız · Varlık Yayınları · 1986152 okunma
·
213 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.