Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

204 syf.
·
Puan vermedi
Hukukçu Armand Duval ile kamelyalarla süslenmiş Marguerite Gautier adındaki yosma bir kadının yürekleri titreten, ruhlarımızı 19. yy’ın Paris’inde gezintiye çıkaran eşsiz bir aşk hikayesi… Alexandre Dumas Fils sâyesinde. Sâye, Fars dilinde gölge demektir. Bu kitabı yazan ise Alexandre’ın gölgesine yaşamış olan gayrimeşru oğludur. Annesinin ve annesinin yolundan ilerleyen tüm kadınlar adına bu kitabı yazmaktan çekinmemiş. Kitabın dili sade, yazılanların “anlamları” karmaşık ve de ağır. Ötekileştirilmiş, öteye atıverilmiş her insanın acısını yaşıyorum en derinden. “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.” der Tolstoy. Bir fahişenin acısını duyumsadınız mı hiç? Bu öyle bir dünyadır ki, bataklıktan ibarettir. Çamura bulanmış bir insana tiksinti duymaktan başka neler yapışılmış ki? Marguerite, hayata tutunmaya çalışan biri, herkes gibi. Hayata ne şekilde tutunmaya çalışıldığı önemli değildir, mühim olan hayatın tüm darbelerine rağmen hayat ile mücadelede olmaktır. Bazısı mağlup olur, bazısı mahçup. Bunlar, ötekileştirilmiş insanlardır. Marguerite gibi fahişe kimseler, öncüleridir ötekileştirilmiş insanların. Armand, Marguerite için dönüm ve dönüşüm noktasıdır. “Aşk insanı ne kadar iyileştiriyor?” sorusu soruluyor kitapta. Marguerite ve Armand’ın özeti gibi. Aşk, ruhları iyileştirir, zihinleri pembe sislerle süsler. Aşk, Marguerite için büyük anlam taşıyor. Armand ile aralarında geçen aşkla ruhunu temizleme gayretine girecek kadar. Zihin girdaptır aslında. Elbette bir gün pembe sisleri de yutar ve karanlık sislerle boğar kişiyi. Aşk, tesiri güçlü olan tek iksir. İçiversin biri, ulaşsın cennetine. Süzülsün hayali göklerde ve erişsin mutluluğun en yüksek katmanına. Armand ve Marguerite yükseldiler semaya. “Öptüm dudaklarını. Dudaklarını mı, bulut aklığını mı?” diyor Şükrü Erbaş. Semalarda yaşayan armand ve Marguerite için. Armand ise bunu tekrarlıyor Marguerite için. Şükrü Erbaş, her şeyin dili… “Genelev Mektupları” şiirini ekleyeceğim incelememe, Marguerite için. “Tenime yabancılaştım, etime Acıma sevincime insan yanıma Kendime yabancılaştım.” “İğneucu acıları göz bebeklerimde Taşısam taşısam da Yüzümde bir erkek yüzü taşımasam.” “Uykular benim zehirli sularımdır. Geçip giden onca erkek Onca erkek tüm yükünü Üstüme yıkmış gibi Gövdem tonlarca ağırlığında Bir batık gemi; Sularım dipsiz, denizim kıyısız Yatarım bir ten çölüdür yatağım En yorgun gecelerim bile uykusuz Uykular benim en rezil korkularımdır” “Babam karanlık bir adamdı Korkularla besledi bizi Annem zayıf mı zayıf Sevgisini göstermeye korkardı.” “Ne olmadık düşler kurdum. İnce içlenmelere her akşam Dalgın baktığım camlardan Biz gizli mutluluk sızardı Işık yerine.. Çocukluğum olmadı benim Gençliğim olmadı.” Kitaptan bir alıntı: “Mademki Tanrı bir günahkârın tövbesiyle, hiç günah işlememiş yüz adilin sevabından daha fazla hoşnut oluyor, Tanrı’yı memnun etmeye bakalım o halde. … belki tanrısal bir ümit onları kurtarır…” Bu şarkıyı her dinlediğimde anımsıyorum Kamelyalı Kadın’ı. Seks işçisi bir kadına aşık olan adamın cümleleri… toplumun onaylamadığı bir aşk. Marguerite ve Armand hikayesi gibi. Bir de bu şarkıya denk geldiğinizde hatırlayın Kamelyalı Kadın’ı. m.youtube.com/watch?v=l5Nz0QX... Sonra ruhuna kamelyalar armağan edin. Beyaz kamelyalar.
Kamelyalı Kadın
Kamelyalı KadınAlexandre Dumas (fils) · Ema Kitap · 201617,6bin okunma
·
13,6bin görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.