"Rabia, ömründe bir köşe daha dönmüş gibi. Köşeleri o hiç sevmez. Dönerken insan asıl kendisini arkada bırakır, köşenin bu tarafında başka bir insan oluverir. Fakat arkada bıraktığı" kendisi" de peşini bırakmaz. Her köşe döndükçe yeni bir benlik... En yenisi en önde, en eskisi en arkada... Art arda yürüyen bir sıra insan... İşte bunların hepsi birden bir tek Rabia. "
Dikey büyümek, tekamül etmek varken biz hep yatay büyüyoruz. Aynı egonun farklı farklı yüzleri... Bilmiyorum belki tüm bu fazlalıklar da tekamül yolculuğuna aittir... Bilmiyorum insanın belki de neyin kendinde fazlalık olduğunu anlaması için önce ona sahip olması gerekir...
Ekleme: Belki de sadece kendimi kandırıyorum tekamül yolculuğu falan diye. Çok lazım sanki bize bu fazlalıklar?? Bazı ruhlar sanki böyle karışık, kendinden dengesiz. Sonra, hayatın birkaç farklı dekoru bir araya gelince mizaçın matruşka gibi yumurtlaması kaçınılmaz oluyor. Evet evet tam olarak mizaç matruşkası... Of sıkıldım... Oysa yok mu dimdik durmak, bir omurga, karakter sahibi olmak? Rabia'nın cemiyete karşı duruşu bir kaya gibi sağlam en azından. O sadece, dedesinin korkutucu hayali ile ve bir de sevdiceği beyin zengin iç dünyasından çekindiği için arada dengesizlikleri olan ama esasında hep kendi olan bir kadın. Aklı bazen hassas zamanlarında cereyan yapsa da yine de hür, ne dedesi kadar tutucu ne de sevdiceği kadar uçarı. Tamamen kendi olmayı başarabilmiş ve çevresine de kabul ettirebilmiş. Ya ben??? Benden kaç tane var?? Ben kaç kişinin esiriyim? Kaç kişinin etkisi altında cereyanda kaldı zihnim? Bütün bunlardan kurtulmayı başarabilecek miyim?..