Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

135 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
Kapitalsiz Kapitalistler
Harun Karadeniz, 60’lı yıllarda yükselen öğrenci hareketlerinin başrollerinden biriydi. Onun için işçi sınıfı; soyut değil, ete kemiğe bürünmüş, iletişim kurmaya açık insanlardı. Bu kitap da bunun canlı kanıtıdır. Kapitalist sistemin eksikliğini, yanlışlığını, halka en sade dille, bol bol örnekle anlatmaya çalışmıştır. Girişte, insanlığın her zaman iyiye gittiğini, yozlaşmış toplumların yıkılmaya mecbur olduğunu, yıkılan her toplumun ardından, kitlelerin daha iyisini kurmaya meyilli olduğunu hatırlatır. Bir ada örneğiyle başlar: Dışarıyla ilişkisi olmayan bir ada düşünelim. Bu adanın nüfusu 1000 kişi olsun. Bu adada bir kapital sahibi, bir de işçi sınıfı bulunsun. Adada üretim yapılabilmesi için işçilerin eline az para geçmelidir ki, patron sermayesini arttırabilsin. Patron bütün geliri işçilere dağıtırsa, kendine bir pay kalmaz. Doğal olarak sermaye birikimi olmaz ve üretim durur. Yani işçi ne kadar az kazanırsa patronun sermaye birikimi o kadar çok olur. Öbür yandan da patronun üretilen malları satabilmesi için, işçinin elinde çok para olması gerekir. Bu durum da ancak patronun işçiye yüksek ücret vermesiyle sağlanır. Fakat bu patronun sermaye biriktirememesine ve üretimin durmasına yol açar. Patronun işçiye az ücret vermesi, işçilerinin yarattıklarının patronun elinde toplanmasını ve sermayenin birikmesini sağlar. Bu, işçinin ancak yaşamını sürdürecek ölçüde yiyecek ve giyecek bulması anlamına gelir. Patron, adadaki işçiler için lüks gelecek maddeleri üretmeye başlarsa, işçiler bunları alamayacak duruma gelir. Bu adada 500 otomobilin üretildiğini varsayalım. Bunların pek azının satıldığını düşünürsek, bu otomobiller artık değersizleşmiştir. Dağın altındaki demir madeni ile bunların hiçbir farkı yoktur. Yani patron, toplumun ihtiyacı karşılanmamış olsa bile otomobil imal etmekten vazgeçmek zorundadır. Bu durumda ise ilerlemeden ve kalkınmadan söz etmek anlamsızdır. Otomobil için verilen örnek radyo, kumaş, buğday, ayakkabı gibi her üretim maddesi için geçerlidir. Kısaca söylemek gerekirse kapitalist düzende üretimin nedeni toplumun ihtiyacı değil, patronun kârıdır. Patronun kârı olmadığı anda toplumun ihtiyacı karşılanmamış bile olsa üretim durur. Örnek üzerinden devam edildiğinde, elindeki malı satamayan durumdaki ada buhrana düşer. Bu buhranın giderilmesi mümkün olmadığı için ertelemek için birkaç yola başvurur. Az önceki örnekteki adaya, birinci ada diyelim. Birinci adada bu kadar otomobil üreterek ekonomiyi buhrana sokan patron, otomobilini satmak üzere ikinci bir ada arar. İkinci adadaki insanlar, birinci adadaki otomobili almaya başlarlar ve birinci adadaki otomobiller değer kazandığı için birinci adada buhran durur. Ancak bu tamamen giderildiği anlamına gelmez. Çünkü ikinci adanın da nüfusu sınırlıdır. Birinci adanın ikinci adaya 500 otomobil sattığını varsayalım. Bu durumda patron, ekonominin durmaması için otomobil üretmeye devam etmek zorundadır. 500 otomobil daha ürettiğini düşünürsek, üçüncü bir ada aramaya başladığını görürüz. Nihayetinde üçüncü adanın da alım gücü tükenecektir. Dünyadaki ada sayısının sınırlı olduğunu düşünürsek, bu buhranı erteleyecek bir ada bulanamayacaktır. Sanayide ilerlemiş ülkelerin, geri kalmış ülkelerden ham maddeyi alıp onlara mamul maddeyi yüksek fiyatla geri sattığını görürüz. Bu geri ülkelerin alım gücünü tüketir. Bu, sömürge düzeninin uygulamalarından biridir. Bu üç adadaki işçiler yalnızca -belli bir miktarda- ekmek ve kumaş tüketimi yapmaktadırlar. Otomobil, radyo gibi maddelerle, ekmek ve kumaşın fazlasını tüketememektedirler. Çünkü bunları alacak paraları yoktur. Bu durumda bu üretilen ürünlerin elde kalması demek bir diğer buhran demektir. Bunu önlemenin öbür yolu ikinci ve üçüncü adalar arasında savaş çıkarmaktır. Bu sayede ürettiği harp malzemelerini bu adalara satabilecektir. Gerçek hayatta birinci adanın ABD olduğunun rahatlıkla söyleyebiliriz. #135105828 Yukarıdaki örnek Harun Karadeniz’e aittir. Onun detaylı ve faydalı anlatımını kısaltmak istedim. Onun tam halini okumak çok daha faydalı olacak. Kapitalizm, sürdürülebilmesi için koca bir işsiz ordusu yaratmak zorundadır. #135107234 Sürdürülebilmesi için, uyanışı engellemesi gerekmektedir. Aydınları hapse atar, eğitim sistemini yozlaştırır. İnternet, televizyon aracılığıyla kendi istediği bilgilerin halka ulaşmasını sağlar. İnsanları kapitalist sisteme mahkummuş gibi gösterir. Normalde, kapitalist sistemin yararı kapitali (sermayesi) olanlaradır. Ama topluma sistemin hepimizin yararına olduğunu öyle bir enjekte eder ki, cebinde üç kuruş olmayan çulsuzlar “kapitalsiz kapitalistler” olur. Sistemin büyük bir yalanı vardır: Çalışan kazanır. Düzeni savunanların genelde şöyle dediğini görürüz “Herkes zengin olabilir. Bill Gates, Jeff Bezos gibileri çalışarak zengin olmuştur. Çalış, sen de onlar kadar kazan.” Ama bu saçmalıktan başka bir şey değildir. İşçiler günde ek mesailerle 12-13 saat çalışır, ceplerine ancak yaşamını sürdürebileceği kadar para geçer. Bu işçinin kendini geliştirmeye ne parası, ne zamanı vardır. İşçinin döktüğü alın terinin milyonda birini dökmeyen patron ise “hepimizin düzeni” yalanını topluma yutturur. Köylü nasıl sömürülür? Yine Harun Karadeniz’in örneğinden gidelim: Köylü tütün üretmek için bütün sene, tarlayı çapalar, fidelerin dikileceği tarları sürer, tonla işlemle uğraşır. Bu iş için alın teri döker, elleri nasır tutar. Bütün bu işlerin sonunda eline kilo başı 10 lira geçer. Köylüden 10 liraya alınan tütün fabrikaya gelir. Burada da işçi, tütünü seçer, makineyle kıyar, sigara sarar ve paketler. Bunların maliyetine de 10 lira dersek, fabrikadan 20 liraya çıkar. Hadi, fire ve diğer giderlerle birlikte 30 lira olsun. Piyasada sigaranın kilosu ortalama 80 liradan olduğunu düşünürsek, devlete kilo başına 50 lira kalıyor demektir. Bu, (kapitalist) devletin, köylünün 10 liraya sattığı bu tütünden 50 lira vergi aldığı anlamına gelir. Köylü 10 liraya sattığı sigarayı 80 liradan geri alır. İşte köylü böyle sömürülür. “Kapitalist bir kültür altında yetişen insanların genel kusuru dünya hakkında felsefi bir temel görüşlerinin bulunmamasıdır.” Etrafınızda sizden yaşça büyüklerin görüşlerine bakarsanız, genelde düzenin sürüp gitmesini, devlete bir zeval gelmemesini savunduğunu görürsünüz. Bunların hiçbir felsefi fikri yoktur. Tek bildikleri, burjuva medyalarının söyledikleridir. Bunlara karşı yeni bir düzenin filizlerini taşıyanlar ise gençliktir. Ancak bu gençlik sağcı, milliyetçi, sosyal demokrat ve sosyalist olmak üzere dörde ayrılır. Sosyalizm haricinde hiçbirinin bu sorunlara verebileceği bir yanıtı yoktur. Sağcılar, milliyetçiler; din, milliyet lafı altında kapitalistlerin güdümü altında olduklarının farkında olmazlar. Sosyal demokratlar ise sisteme karşı olan öfkenin dizginlenmesinin; işçilerin devrim talebine karşı, sistemin reformlarla düzelebileceği fikrinin savunucularıdır. Nihai görevleri sosyalizme geçişin önlenmesidir. Harun Karadeniz, yazdıklarından da anlaşıldığı gibi oldukça okumuş birisidir. Sosyalistlerin yıllarca okuyarak edindikleri birikiminin tek bir faşist kurşunuyla bitirilmesi neden faşizme düşman olduğumuzun başlıca sebeplerinden biridir. Düşünsenize; tonla kitaplar, makaleler okuyoruz. Üstüne sohbetler ediyoruz, doğruyu araştırmak için canımız çıkıyor. Bu yılların tüm birikimi, düzen sahiplerinin kuklalarının namlusunun ateş alıp almamasına bağlı oluyor. Harun Karadeniz her ne kadar kurşunla ölmese de, ölümünde yine düzen sahiplerinin kirli parmağı bulunuyor. 1975 yılında hapishanedeyken kansere yakalanıyor. Kanseri için tedavi alması engelleniyor. Burada, 33 yaşında hayata veda ediyor. “Geleceğimizi güven altına alabilmemizin biricik şartı bu çürümüş düzeni bırakıp yepyeni bir düzen kurmaktır. Bu yeni düzeni kurarken en büyük görev beynimize bilincimize düşmektedir. Düşüneceğiz, daha gerçekçi daha bilimsel ve daha devrimci olmak için düşüneceğiz.”
Emekçinin Kitaplığı
Emekçinin KitaplığıHarun Karadeniz · Belge Yayınları · 200022 okunma
··
1.638 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.