Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Amerikalı roman ve öykü yazarı Joanne Greenberg’in dilimize çevrilen ilk yapıtı “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim”, deliliğin ?başka bir söyleyişle akıl hastalığının? serüvenidir. Daha somut anlatımla İnsanın, neredeyse toplum düzenine geçtiği ilk günden başlayarak, kitlesel uzlaşımlara, kabullenilmiş değer yargıları ve davranış biçimlerine aykırı düşen bireylere yakıştırdığı konumun serüvenidir demek de mümkün. Yazar, gerçekçi bir yaklaşım içinde, “normal” insanlarla “akıl hastası” insanların, başka bir deyişle, “uyumlular”la “uyumsuzlar”ın bakış açılarını karşılaştırırken, yanlı ve acımasız bir eleştiriciliğe de girmez. Amacı, daha çok, biçimci ve duyumsamaz kişilere bir düşünüp sorgulama çağrısı iletmektir. Zaman zaman, Deborah’ın çocuksuluğu ve deneyimsizliğiyle, insanlara büyüyüp “akıllanınca” unuttukları çocuk saflığını hatırlatma çabasına da dönüşen bu çağrı, hiç de asık yüzlü bir çağrı değildir. Anlatı bizi bir karanlığın içine sürüklese de, bu karanlığın içinde kimileyin sevimli bir naifliğin, kimileyin ironinin ve sık sık da güçlü bir gülmece anlayışının örneklerine rastlarız. “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim”, umuttan da yoksun değildir Bir gün, Deborah’a “kavak ağaçlarına âşık olma” deneyimini yaşatan umut, satırların gerisinden varlığını sürekli duyumsatır. “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim”, başkişisi Deborah’ın öyküsüyle, makro boyuttaki böyle bir insanlık durumunun mikro boyuta indirgenmiş bir örneğini sunar. Deborah, içine doğduğu dünyayla, bu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemediği için, iletişimsizliğin karanlığına düşmüş, toplumdışı olmuş bir bireydir. Zekâsı, erken gelişmiş kişiliği, sanat yeteneği ve aşırı duyarlılığıyla çoğunluktan farklı olan on altı yaşındaki bu genç kız, Ben’in parçalanmasına giden bir yabancılaşma ve gerçekten kopma sürecine girmiştir; kimlik kavramını yitirmiş, iyice içine kapanmıştır. Ancak, “bir yere ait olma” içgüdüsü, onu bir başka düzen arayışına itecek, genç kızın zengin düşlemi ve mizah duyusuyla yarattığı gizli, düşsel bir dünyaya sığınmasına kaynaklık edecektir. Bu dünyanın da çeşitli yönetim birimleri ve kendine özgü bir dili vardır. Ne var ki, iki dünyanın çatışmaya başlamasıyla, Deborah’ın tragedyası da biçimlenmeye başlar. Ve Deborah, hem zihinsel hem de fiziksel olarak yok olmanın eşiğine gelir. Bu aşamada, ona yardım etme zorunluluğunu duyan annesiyle babası, onu toplumun böyle kişiler için oluşturduğu kurumlardan birine, bir “akıl hastanesi”ne yatırır. Böylece Deborah’a tanıyıp çözümlemesi gereken üçüncü bir dünya sunulur. Anlatının başında karşılaştığımız durum budur. Sonra, adım adım, aşama aşama, Deborah’ın kendi tragedyasının sonunu değiştirmek için verdiği savaşıma tanık oluruz. İnişler ve çıkışlarla dolu bu zorlu savaşımda, gerçek dünyanın sözcülüğünü üstlenerek bir itici güç işlevini yapan ikinci bir başkişisi vardır anlatının: deneyimli ve usta bir psikiyatr olduğu gibi, dürüst ve sevecen bir yüreği taşımasını da bilen Dr. Fried. Deborah, Dr. Fried’in uzattığı güçlü ve dostça elin yardımıyla gerçeği ve kimliğini ararken, sıkı bir sorgulama ve hesaplaşma sürecine girer. Anlatının temelini oluşturan bu süreç yalnızca Deborah’ın kişisel sorunuyla sınırlı kalmaz; gittikçe boyutlanarak “gerçeklik” kavramını da içine alır. Ana-babalar, akrabalar, öğretmenler, okul arkadaşları gibi kişiler aracılığıyla toplumun çeşitli kesimleri ve yerleşik değer yargıları sorgulanır; gerek olumlu, gerek olumsuz, bütün insani yönleriyle çizilen hastane görevlileri aracılığıyla kurumsal ilkeler sorgulanır; çok canlı betimlemelerle çizilen akıl hastalarının yarattığı çeşitli trajikomik olaylar da, “delilik” olgusunun derecelerinin ve kökenlerinin sorgulanmasına kaynaklık eder. Bütün bu sorgulamaların gerisinde, yer yer toplumsal boyuttaki deliliklerin ?Nazi faşizmi gibi? bir art-alan biçiminde irdelendiğini görürüz. Satır aralarına sinmiş bir leitmotif de, sevginin, sevginin yapıcılığının ve yıkıcılığının irdelenmesidir. Joanne Greenberg’in, Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’de olduğu gibi, iletişimsizlik izleği bağlamında, kimisi etnik kökeni, kimisi de ruhsal ya da fiziksel eksiklikleri yüzünden ezilen insanları anlattığı, The King’s Persons (1967), In This Sign (1968), Founder’s Praise (1976), A Season of Delight (1982), ve The Far Side of Victory (1983) adlı romanlarının yanı sıra, Rites of Passage (1972) High Crimes and Misdemeanors (1980) başlıkları altında derlenmiş öyküleri vardır…
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Sana Gül Bahçesi VadetmedimJoanne Greenberg · Metis Yayınları · 199214bin okunma
·
159 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.