Miras’la sevgili Deniz Yüce Başarır’ın podcasti “Ben Okurum” un bir bölümünde Deniz Bolşoy’la beraber yaptıkları bölümde tanıştım. Ensest, aile içi psikolojik şiddet, kadının erkeğin tahakkümü altında ezilmesi, toplumsal baskı sebebiyle suçun bilinip yutulması, susulması, aile denen ve tüm toplumlarda kutsanan kapalı kutunun bir çatlamayla nasıl paramparça olup yok olacağı gibi bizim coğrafyamıza çok tanıdık gelen travmaların; hemen hemen hepimiz tarafından medeniyet denilince işaret parmağımızla gösterdiğimiz yukarıları, kuzeyi, kuzey avrupayı, Norveç’i de saran bir hastalık olduğunu görmem, beni hemen bu hikayeyi okumaya itti.
İlk kez Norveç edebiyatı okuyordum ve ilk kez tüm bu felaketlerin drama dönüşmeden, duygu sömürmeden, ağlatmadan salt yalın gerçekle nasıl anlatılabileceğini okudum. Kitapta bol bol geçen Jung ve Freud alıntılarıyla aslında ana karakter Bergljot’un kendi yaralarını nasıl saracağı, kendi kendine nasıl merhem sürebileceği konusunda bilgi birikimine de sahip olduğunu, psikoloji bilimi konusunda nasıl dolu bir karakter olduğunu paralel olarak okuyorsunuz.
Ben çok beğendim, bir travma ancak böyle anlatılabilir.