“Güdümlü anne terliği gibi” Çöken Öyküler
Değerli dostum Turhan Yıldırım’ın öykü kitabıyla ilgili bir şeyler söyleme zamanı. Dostluğun gereği olumlu yönleri vurgulayıp daha sonraki kitaplarda artarak devam etmesine katkıda bulunmak, gözden kaçan veya yazar için çok önemli olmayan noktalara bir okur gözünden notlar düşmektir. Böyle bir giriş eleştiri ağırlıklı gibi görünmesin sakın. Kara Gergedan'la ilgili öncelikle şunu söylemek isterim. İmzalı olarak elden aldığım bu kitapta kurmaca yönü ve emeğin ön planda olduğunun altını çizmek gerekir.
14 öyküden oluşan bu kitapta konu seçimleri genelde metropolde, ışıltılar içinde, beyaz yakalı bir kahramanın hezeyanları, iç çatışmaları, hesaplaşması ve bir manada vicdanı ön plana çıkıyor. Turhan Yıldırım’ı iş hayatı ve yazı serüveni açısından gözümün önüne getirdiğimde kendini anlattığını düşünüyorum ki, uç örnekler dışında kendini anlatmak edebiyat için samimi ve kuvvetli metin demektir.
Bu kadar maddeci ve kaotik ortama uyum sağlamakta zorlanan öykü kahramanının yolunun ya ölümle ya da delirmeyle son bulması yazarın bize göstermek istediği yerdir diye düşünüyorum.
Kitabın genelinde tercih edilen çoklu anlatıcı okuru yormayan, anlatı geçişleri rahatsız etmeyen bir akıcılıkla işlenmiş. Bölüm başı ve italik anlatımları geçişler için güzel örnekler olarak not ettim.
Öykülere gelecek olursak en sevdiğim iki öyküden başlamak isterim. Birincisi Adsız Ölü(m) ki, hem yazarın dünyasını tanımak hem de vurucu bir öykü okumak için çok önemliydi. Buzzati’nin 40 yaşına gelenlerin öldürüldüğü bir öyküsü var. Orada da ölenle öldürülen karışıyor. Her iki öykü de çok lezzetli fakat farklı bir kurguya sahip. Burada kahramanın kötü ve kazanan olmayı seçişi dikkat çekiyor. Öykü dili ve kurgusuyla çok az sayfada etkili bir öykü kotarılmış. Tek etki kuramına oldukça uygun ve vurucu.
Sadece küçük bir not düşmem gerekirse ilk paragrafta zaman farklılıkları vardı. Konuşma dilinde biz genelde böyle konuşuyoruz ama öykü olunca çok iyi değil. Bir de yazarın sıklıkla yer verdiği zihnimin kuyusuna, aklımın dehlizine gibi edebi olarak zorlama ifadeler var bu bölümlerde.
Öykünün bütünü açısından değerlendirdiğimizde ise çok etkili ve kalıcı iz bırakacak bir öykü olduğunu söylemek isterim.
İkinci sırada yer vermek istediğim öykü ise Değişime Yolculuk oldu. Rus yazarlar gibi insanın nasıl adım adım dönüştüğünü bir öyküye sığdıracak kadar başarılı buldum bu öyküyü. Turhan Yıldırım çok hızlı düşünen biri olduğu için öykülerinde de genelde kahramanları aniden, hemen, birden gibi ifadelerle hareket ediyor. Bir anlamda kahramanları onun temposuna yetişmeye çalışıyor. Bu öyküde dikkatimi çeken nokta ise, bir kahramanın 180 derece dönüşü okuru rahatsız etmeden, inandırıcı bir şekilde, gerekçeleriyle birlikte nakış nakış işlenmişti.
Kızılca Karanlık öyküsü ise yine çoklu anlatıcıyla karşımıza çıkıyor. Hikâyeyi üç değişik açıdan gözlemleme imkânı buluyoruz. Yazar Uyanması, Turhan Yıldırım’dan beklediğimiz gibi Finnegan Uyanması’na bir nazariye gibi. Yazarın James Joyce ilgisini bilenler için sürpriz değil. Bunu bir yere mutlaka sıkıştıracağını bekliyorduk. Öykü açıdan değerlendirdiğimizde başarılı buldum bu kısmı.
Büyülü Gözler ise, bir güvenlik görevlisinin gözünden AVM, tüketim toplumu ve kapitalist çılgınlığa bakışın anlatılması öykücülük adına güzel bir örnekti. Tepeden değil, turnikeden bu ışıltılı dünyaya bir eleştiri gibi okudum. Yazarın günümüz dünyasına bakışını da özetleyen, didaktiğe düşmeden anlatan iyi bir öyküydü.
Küçük bir eleştiri anlamında burada şunu söyleyebilirim. “Zihnimin bana oyunu mu bu” ifadesi edebi olarak çok iyi değil bence. Okuru ikilemde bırakmak amacı taşıyor gibi görünse de her dikkatli okur burada yazarın ne söylemek istediğini bilir. Ayrıca zihin kelimesini yazarın çokça kullandığını söyleyebilirim. Muhtemelen yazarı tanıyan tüm okurların bildiği gibi yazarın zihni hep yoğun. Bu kelimeyi azaltmasını öneriyorum ben yine de. Zihin yine aynı çalışsın, öyküler uçuşsun ama bu kelimeyi azaltarak:)
Son bahsetmek istediğim öykü Alayına Gider Senfonisi. Kitapla ve öykü diliyle uyumlu, birbirini tamamlayan bir rap şarkısı var karşımızda. Rap müziğe çok yakın olduğumu söyleyemem ama buradaki müziğin Tanpınar kitabı gibi arka fonda yaptığı etki tamamlayıcıydı. Sözleri öykü gibiydi, gülümsetti. Bunu sevdim.
Öykü dünyasını da…
Hep yaz Turhan Yıldırım…
Sevgiler.